"Kendi Ellerinizle Kendinizi Tehlikeye Atmayın" Ne Demek? (Bakara Suresi 195 Ayet

KUR’ÂNIMIZ

Bakara suresi 195. ayette geçen "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" ikazını nasıl anlamalıyız? Prof. Dr. Ömer Çelik anlatıyor...

Bakara suresi 195. ayet: "Mallarınızı Allah yolunda harcayın ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Bir de iyilik edin ve yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları sever."

  • Ayetin tefsiri:

“Allah yolunda harcamak“, sözün gelişinden anlaşılacağı üzere öncelikle Allah yolunda kâfirlerle savaşmak ve cihad etmek üzere harcamada bulunmaktır. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, II, 273) Bununla birlikte Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak maksadıyla Allah’ın dinini tebliğ ve neşretmek, yüceltmek; O’nun istediği hayat nizamını tesis etmek ve devam ettirmek; câmi, okul, hastane, köprü, çeşme, huzur evleri gibi ictimaî hizmet ve hayır müesseselerini kurmak için malî fedakârlıkta bulunmak da âyetin şumûlüne girer. Bu harcamalar, müslümanların dinî ve manevî hayatlarını canlı tutma açısından olduğu kadar, toplumun emniyetinin sağlanması ve geliştirilmesi açısından da pek büyük bir öneme sahiptir. Dolayısıyla müslümanların bu fedakârlıktan uzak kalmaları, kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atmaları mânasına gelmektedir. Eğer cimrilik yapar ve Allah yolunda harcamada bulunmazlarsa dünyada mağlup, makhur ve mahkum[1] olurlar; âhirette de çetin bir hesap ve büyük bir azaba uğrarlar.

Âyet-i kerîmenin iniş sebeplerinden biri şöyledir:

Emevîler devrinde, Hâlid b. Velid’in oğlu Abdurrahman’ın komutasındaki İslâm ordusu, Allah Resûlü’nün İstanbul’un fethiyle ilgili müjde ve iltifâtına nâil olmak ümîdiyle yola çıkmıştı. Ordunun içinde İstanbulumuzun övünç kaynağı Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) da bulunmaktaydı. Rumlar arkalarını şehrin surlarına vermiş savaşırlarken, Ensâr’dan bir zât, atını Bizanslıların ortasına kadar sürdü. Bunu gören mü’minler; “Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın!” (Bakara 2/195) âyetini hatırlayarak:

“–Lâ ilâhe illâllah! Şuna bakın! Kendini göz göre göre tehlikeye atıyor!” dediler. Bunun üzerine Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri şöyle dedi:

“–Ey mü’minler! Bu âyet, biz Ensâr hakkında indi. Allah, Peygamberi’ne yardım edip dînini gâlip kıldığında biz, «Artık mallarımızın başında durup onların ıslâhı ile meşgul olalım» demiştik. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyeti vahyetti. Bu âyet-i kerîmedeki «kendi eliyle kendini tehlikeye atmak»tan maksat, bağ ve bahçe gibi dünya malıyla uğraşmaya dalıp, cihâdı terk ve ihmâl etmemizdir.” Bu sebeple Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.), seksen yaşının üzerinde olmasına rağmen cihâdı terk etmedi. Şehîd olup İstanbul’a defnedilinceye kadar Allah yolunda savaşmaya devam etti. (bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 22/2512; Tirmizî, Tefsir 2/2972)

Ayetteki “Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın” (Bakara 2/195) ibaresine, “infak ve cihadı terk”ten başka olarak şu mânalar da verilmiştir: Birincisi; gerekli mal, kuvvet ve silahı tedârik etmeksizin Allah yolunda savaşa çıkarak kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İkincisi; günah işleyip Allah’ın rahmetinden ümit kesmek suretiyle kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Bilakis Allah’ın rahmetini umun ve hayırlı ameller yapın. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, II, 276-277)

Âyet-i kerîme son olarak verdiği, “Bir de iyilik edin ve yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları sever” (Bakara 2/195) mesajıyla, müslümanlara dâima iyilik yapmalarını, her hususta ihsan seviyesinde davranmalarını ve yaptıkları işleri en güzel şekilde yapmalarını emir buyurmaktadır. Buna göre müminler, Allah yolunda cihadın, savaşın ve infakın en güzelini yapmalı, başka çıkar yol yoksa kötülüğe misliyle mukâbele etmeli, mümkün oldukça kötülükleri de en güzel şekilde savmalıdırlar. Zira Allah’ın sevgisine ulaşmanın en mühim vesilelerinden biri budur.

Savaş, Allah’ın dinini hârici tehlikelerden koruyarak ayakta tutmanın ve İslâm toplumunu güçlendirerek geliştirmenin önemli bir kaidesi olduğu gibi, hac ve umre de aynı şekilde bütün dünya müslümanları arasındaki iman kardeşliğini, ictimâî, iktisâdî, ilmî ve siyâsî bağları kuvvetlendiren, inananları uhrevî bir tefekkür ikliminde dolaştıran ve hâdiselerin gidişâtına yön vermelerine vesile olan mühim dinî emirlerdendir. Bu sebeple şimdi hac ve umre konusuna geçilerek şöyle buyruluyor:

[1] Mağlup: Savaşta yenilmiş, yenilgiye uğramış. Makhûr: Düşmanların baskın, işkence ve zulmüne uğramış. Mahkûm: Allah ve peygamber düşmanlarının hâkimiyetine boyun eğmiş.

Kaynak: kuranvemeali.com - Prof. Dr. Ömer Çelik