“Kardaş Kömeği” Unutulmaz!

İnfak

2023’ün 6 Şubatında Türkiye’de yer sallandığında, onun bu acısına yürekten “Ben varım” diyen Azerbaycan halkıydı. Çünkü bizim eskilerden beri dilimizle değil, gönül bağıyla birbirimize verdiğimiz bir söz vardı: “İyi günde, kötü günde yanında olmak.”

6 Şubat sabahına sarsıntılı haberlerle uyandı cennet vatan Türkiye. Güneşin ışınları Dünyayı aydınlatıyor, lakin Türkiye’ye gelmiyordu. Parlıyor, lakin kalpleri ısıtmıyordu. İnsanların sevdiği, tanıdığı, saydığı, aile bildiği kimseler bir gecede kaybolmuştu. Gülücükleriyle etraflarını aydınlatanlar, hatıralarıyla kalp sızlatır olmuştu bir gecede. Bu yara hiç solmayacak, kaybolmayacak izler bıraktı bir gecede. Tek yürek halinde atan 80 milyonun kalbi, artık daha hızlı, daha gür ve daha güçlü atıyordu.

KARDAŞ KÖMEĞİ UNUTMAZ!

Halk, güneşin kalpleri ısıtmayan ışınları altında büyük yıkımı göz yaşları eşliğinde seyrederken uzaklardan, ama yakın bir yerden bir ses yükseldi “Kardaş kömeği unutulmaz!” dercesine. Bu ses güneş değildi, ama gönülleri ısıtan, ümitleri yeşerten tanıdık bir sesti. “İki devlet tek millet” cümlesini şiar edinen Azerbaycan halkı, eskiden olduğu gibi bu gün de “Bütün imkanlarımızla gardaşlarımızın yanındayız” diyordu.

Atalardan bir miras olarak kalan bu iki kardeşin hikayesi çok öncelere kadar uzanır. 1915 yılında Osmanlı ordusu Sarıkamış’ta büyük bir yenilgi alınca, Kars, Ardahan, Erzurum, Van, Batum bölgeleri Ermeni-Rum çetelerin elini kolunu sallayarak köyleri yakıp yıktığı, halkı katlettiği bir yer haline gelmişti. İşte bu zaman Rus İmparatorluğunun hükmettiği Azerbaycan’da “Kardas Kömeği” adı altında bir yardım harekatı başladı. Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi bu harekatı organize etmiş ve tüm yardımların ulaşmasını ve doğru şekilde dağıtılmasını temin etmişti. Bu küçük, ama büyük zaman zarfında halka yiyecek, giyecek yardımı yapılmış, sağlık ocakları kurulmuştu. Kalbimizdeki sevgi o kadar büyüktü ki halkı yardımlara daha fazla teşvik etmek ve daha iyi yardım yapılabilmek için o sene “Kardaş Kömeği” isimli bir dergi yayınlanmaya başladı ve gelen gelirler Türk halkına bağışlandı.

1918 yılına gelindiğinde Azerbaycan’ın hemen hemen bütün topraklarında Rus maşası bir ermeni hükümeti kurulmuştu. Şaumyan’ın başını çektiği bu hükümet, halka zor günler yaşatıyordu. Bolşevik hükümetinin desteklediği bu yönetime karşı yeni yaranan Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin pek fazla gücü yoktu. Türk halkı Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış olmasına rağmen, Azerbaycan’ı unutmadı ve oluşabilecek her türlü krize aldırmadan Kafkas İslam Ordusunu ihya ederek, kardeşlik bağlarını daha da sıklaştırdı. Bunlar iki halkın kardeşlik bağlarının ne kadar kuvvetli olduğunun geçmişteki örnekleri.

1992 yılında Azerbaycan’dan Türkiye’ye Şekili Selim Efendiyle bir grup geldi. Osman Nuri Topbaş Hocamızla aralarında oluşan samimiyet, 70 yıllık zorba Sovyet zulmünün dilimizde söndürdüğü, ama gönlümüzde yıkamadığı kardeşlik bağlarından geliyordu. Selim Efendi’nin “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” diyerek Üstadımız Osman Nuri Topbaş’ı, Sovyet depremi sonrası enkaz haline gelen gönüllerin Allah ve Rasûlü’nün muhabbetiyle ihya edilmesi için Azerbaycan’a davet etmesiyle, 70 yıl sonra “Kardeş kömeği” kaldığı yerden bütün fedakârlık ve güzelliğiyle devam etmeye başladı. Ve bugün Azerbaycan da Türkiye de kalpten kalbe ulaşan sıcak bağlarla büyümeye devam ediyor.

İYİ GÜNDE, KÖTÜ GÜNDE

2023’ün 6 Şubatında Türkiye’de yer sallandığında, onun bu acısına yürekten “Ben varım” diyen Azerbaycan halkıydı. Çünkü bizim eskilerden beri dilimizle değil, gönül bağıyla birbirimize verdiğimiz bir söz vardı: “İyi günde, kötü günde yanında olmak.”

2020 yılında biz Karabağ uğrunda savaş verirken sadece Türkiye her şeyini kalbinin yanına alarak, yardımımıza koştuğunda bir kez daha anlamıştım Allah’ın bir lütfu olan bu kardeşliğin asla sönmeyeceğini.

Bugün tüm imkanlarımızla Türk halkının yanında olma sırası bizde. Bu bir borç değil, bu bir kardeşlik görevi. Karşılığının Allah’tan olduğunu bilip, hiçbir karşılık beklemeden yaptığımız ve yapacağımız bu “kardaş kömeği” hep sürecektir. İki cihan güneşi Aziz Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin “Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan değildir.” hadisini baş ucumuza koyarak büyükten küçüğe başlattığımız yardım harekat kapsamında depremin ilk gününden bugüne Azerbaycan’dan Türkiye’ye -şimdilik- 1541 ton yardım yapıldı. Deprem felaketinin ilk gününde gönderilen 420 kişilik grupla birlikte Azerbaycan’dan şimdiye kadar toplam 725 kişilik bir ekip, kardeşleriyle kol kola her iki gönülde de açılan yaraları sarmaya başladı. Gerekli olan tüm tıbbi ekipmanlarla donatılmış seyyar sahra hastanesindeki 41 kişilik ekipse, 1915 yılındaki atalarının izinden gidiyordu.

ONLARIN ŞİMDİ BİZE DAHA ÇOK İHTİYACI VAR

Bu kardeşliğin ne kadar büyük ve ne kadar derin olduğunu anlatamam, çünkü kelimelerle yetmez. Lakin hayatta bazı insanlar vardır ki, halleriyle konuşurlar tek bir kelime etmeden. Bunlardan biri de Server Beşirli. Bu acılı günlerin kahramanı oldu, Türk halkının kalbine gerçek bir güneş gibi doğdu. İki göz evinde yastık yogan ne varsa arabasına yükleyip, gönlünde zerre karşılık ummadan kardeşlerine ulaştırmak için yola çıktı. İşte bu gerçek bir kardeşlik örneği. Sonra bir baba vardı, kızını evlendirecek olan. Boğazından kesip, evlenecek kızı için topladığı çeyizini “Onların şimdi bize daha çok ihtiyacı var” diyerek Türk halkına bağışlayan bir baba.

Ben Hüdayi Şirinli, ismim ve gönül dünyam bu kardeşlik bağlarının bir meyvesi. Azerbaycan’da doğmuş ve Türkiye’de okuyan bir öğrenci, olarak diyorum ki, elimizde bir şey olmasa bile gelecek nesiller bu yardımlaşma öyküleriyle büyüyecekler. Bizden alacakları ilham, onları daha da ileriye taşıyacaktır, ki bize kalan ve bizim de yaptığımız bunlar değil mi? Yüzlerce yıldır tazeliğinden hiçbir şey kaybetmeyen bu kardeşlik tohumunu, bizler de besledik ve muhafaza ettik, bizden sonraki nesiller de Allah aşkıyla sulayıp, daha da ilerilere taşıyacaktır. Hazreti Peygamber’in (s.a.s.) öğrettiği kardeşliğe dayanan bu bağlar, günler birbirinin ardınca geçtikçe asla sönmeyecek, asla bitmeyecektir.

Kaynak: Hüdayi Şirinli, Altınoluk Dergisi, Sayı: 445