Kapitalizm'e Karşı İslami Duruş Nasıl Olmalı?

İHSAN

Günümüzü esir eden şer sistemi Kapitalizm'e karşı nasıl bir İslami tavır takınmak gerekir?

Altınoluk: Antikapitalist Müslüman bir grup, sol ile beraber hareket eder noktaya geldi. Acaba İslâm adına kapitalizmin bu vahşetine karşı çıkacak bir sistemli itiraz, sistemli bir yeni iddia ortaya konamaz mı? Meselâ Ebû Zer çizgisi bu noktada idealize edilebilir mi?

İSLAM BAŞKA SİSTEMLERLE MEZCEDİLEMEZ

Osman Nûri Topbaş: Öncelikle şuna dikkat edelim ki bâtıl ile İslâm mezcedilemez. Bu mümkün değil. Komünizmde mülk toplumundur. Kapitalizmde mülk fertlerindir. Esasen ikisinin de dâvâsı aynı hususta. Yani mülkün kime âit olduğuna dâir ihtilâf var. İslâm ise “Mülk ne fertlerindir ne de toplumundur, mülk Allâh’ındır!” diyor. Onun için İslâm, diğer sistemlerle mezcedilemez.

İslâm’ın güzelliği ve ihtişâmı da buradan geliyor. Bir proteze muhtaç değil. Onu beşerî sistemlerle mezcetme gayreti, ancak bir zaaf ve gafletin eseridir.

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî buyurur:

“Mide derdi olmasaydı hiçbir kuş tuzağa düşmezdi.”

Mevlânâ Hazretleri’nin, bu gafleti anlatan güzel bir misâli var: Allah Teâlâ, balık için her türlü rızkı denizde ihsân etmiştir. Fakat balık, dışarıdan atılan oltadaki yeme sevdâlanır. Koca bir balık, kancayı görmez de, onun ucundaki yarım bir solucana râm olur. O solucanı alayım derken, hayatını mahveder.

İslâm’ın bir başka sistemle mezcedilmesi, İslâm için bir zaaf olur. Oysa İslâm en büyük sistemdir. Menşei Cenâb-ı Allah’tır. Hiçbir beşerî sistem ile mezcolunamaz, hattâ mukâyese bile edilemez. Mezcetmeye kalkışıldığı zaman birtakım yanlışlıklar ortaya çıkar. Ya kapitalizme kayar, ya komünizme yaklaşır. Kendi ihtişamını kaybeder. Müʼminler de şahsiyetini, karakterini, kimliğini kaybeder.

LEONARDO DA VİNCİ'NİN 2. BAYEZİD'E YAZDIĞI MEKTUP

Fatih İstanbul’u fethettikten sonra şehrin yeniden îmâr edilme zarureti doğmuştu. Leonardo da Vinci, 2. Bâyezîdʼe mektup yazdı. “İstanbul’un câmilerinin, çeşmelerinin, yollarının projelerini ben çizebilirim.” dedi.

Bu teklife sarayda sevinenler oldu. “Dünya çapında meşhur bir mimar gelecek, İstanbul’u îmar edecek” diye…

Bâyezîd Han ise bu teklifi kabul etmedi. “O gelirse bizim rûhumuzu yansıtmayan, yabancı bir mimarî meydana getirir.” dedi. Bu yüzden onun hakkında; “Kuş olup ülkemiz üzerinde uçmak istese bile müsâade edilmesin.” dedi. “Biz kendi mimarimizi, kendi sanatımızı, kendimiz icrâ edeceğiz.” dedi.

Böylece kendi bünyemizden Sinanlar geldi. Şeyh Hamdullahlar, Karahisârîler, büyük sanatkârlar yetişti. Kendi medeniyetimizi kendimiz inşâ ettik.

İSLAM'IN PROTEZE İHTİYACI YOK

İmâm Şâfiî Hazretleri buyurur:

“Ehl-i dünyanın yakınlığı, sağlam insanı bile hasta eder.”

Gazâlî Hazretleri de:

“Gayr-i müslimlerle zihnî yakınlık, zaman içinde kalbî yakınlığa döner. Bu kalbî yakınlık da kişinin mânen helâkine sebep olur…” buyurur.

İşte bu tavır, her sahada İslâmʼın orijinalliğini muhafaza etme hassâsiyetinin bir tezâhürüdür.

Yani İslâm’ın hiçbir hususta proteze ihtiyacı yok. Proteze ihtiyaç görmek, İslâmʼı lâyıkıyla tanımamaktır.

Bugün tarihselcilerin durumu da bundan farksız. Onlar da İslâm’ı birtakım zamâne akımlarıyla bağdaştırmak istiyorlar.

Velhâsıl müʼmin, kendisini İslâm’a tam mânâsıyla râm etmeli, İslâm’ın izzetini, haysiyetini korumalı. İslâmʼın, iktisâdî ve ictimâî her sahada vaz ettiği kâidelerin tatbikine îtinâ ve gayret göstermeli…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Müslüman’ın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları