İstiğna Nedir?

İHSAN

İstiğna ne demektir? Dinimiz yardıma muhtaç bir insana yardım etme niyetinde olan bir müslümanın nasıl bir yol izlemesi gerektiği hakkında gerekli bilgileri veriyor. Kimlere yardım edilmelidir? Nasıl yapılmalıdır?

Dînimiz mahrumlara;

“Müstağnî ol, Allah’tan başkasından bir şey isteme!” telkininde bulunurken, imkân sahiplerine de;

“Mahrum gönülleri ara, bul!” emrini vermektedir.

Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“(Zekât ve sadakalarınızı); kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirlere verin! Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. SEN İSE ONLARI SÎMÂLARINDAN TANIRSIN. Çünkü yüzsüzlük ederek ısrarla insanlardan bir şey istemezler. Hiç şüphesiz ki Allah, yaptığınız her hayrı bilir.” (el-Bakara, 273)

Ölçü budur: Muhtaç, tevekkül ve iffetle saklanacak. Hâlini arz etmeyecek. Varlıklı mü’min ise; kardeşinin hâlini sîmâsından anlayıp fark edecek, şahsiyetini rencide etmeden ona sahip çıkacak.

Yani muhtaçların hâllerini kimseye arz etmemelerinin istenmesi, mü’minin tevekkülünü kuvvetlendirmek ve haysiyetini çiğnetmemek içindir. Ancak diğer taraftan, Hak Teâlâ, mü’minleri birbirine zimmetlemiştir. Her imkân sahibine, sâil ve mahrumun hakkını vermesini emretmiştir.

İSTİĞNA NEDİR?

Yoksulun istiğnâsı, zenginin ihmâline sebebiyet vermeyecek. Zenginin infak arzusu da, yoksulu aç gözlülüğe itmeyecek.

Peygamber Efendimiz, ashâbına da dâimâ istiğnâyı tavsiye ederdi. Şu hâdise güzel bir misaldir:

Ebû Saîd -radıyallâhu anh-, mâruz kaldığı açlık yüzünden karnına taş bağlayan sahâbîlerdendi. Vâlidesi ona;

“–Kalk, Rasûl-i Ekrem’e git, O’ndan bir şeyler iste. Falan adam Rasûl-i Ekrem’e gitmiş, O da onun imdâdına yetişmiş. Filân da gitmiş, o da nimete nâil olmuş. Haydi sen de git, belki bir hayırla dönersin.” dedi.

Ebû Saîd -radıyallâhu anh- ise vâlidesine cevaben;

“–Hele dur bakalım, bir şeyler arayalım, bulamazsak öyle gidelim.” dedi. Fakat bütün aramaları ve gayretleri boşa çıktı. Bunun üzerine çaresiz, Fahr-i Kâinat -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e gitmeye karar verdi. Allâh Rasûlü’nün huzûruna girdiğinde, onu hutbe îrâd ederken buldu ve hutbeyi dinlemeye koyuldu. Allah Rasûlü hutbesinde şunları söylüyordu:

“İstiğnâ gösteren ve iffetini muhafaza eden insanları, Cenâb-ı Hak bütün âlemden müstağnî kılar.”

Ebû Saîd -radıyallâhu anh-, bu sözü işittikten sonra, Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’den bir şey istemeye cesaret edemedi ve eli boş bir vaziyette evine döndü. Kendisi bundan sonraki hâlini şu şekilde anlatıyor:

“Rasûl-i Ekrem’den bir şey isteyemeden evime döndüğüm hâlde; Cenâb-ı Hak bize rızkımızı gönderdi, işimiz o kadar yoluna girdi ki, ensâr içinde bizden daha zengin bir kimse yoktu.” (Ahmed, III, 449)

Bu misalde olduğu gibi Allah Rasûlü, dünyaya karşı ihtirasa düşme husûsunda da ashâbını dâimâ uyardı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Ocak Sayı: 143