İslâm'ın Mahlûkata Bakış Hassâsiyeti

İSLAM

İslâm, mahlûkâta bakışta nasıl bir gönül hassâsiyeti telkin eder?

Âlemler Sultânı Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde:

“Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyurmuşlardır. (Müslim, Birr, 163)

Bu beraberliğin en büyük nişânesi de hâl ve davranış, hissiyat ve fikriyat beraberliğidir.

Cenâb-ı Hak, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Rasûlullah Efendimiz’i, bütün insanlığa bir “üsve-i hasene”, yani emsalsiz bir örnek şahsiyet olarak armağan etmiştir. Bir mü’minin, Cenâb-ı Hak ile “yakınlık ve dostluk” kurarak insan-ı kâmil hâline gelebilmesi de, ancak Rahmet Peygamberi Efendimiz’in rûhâniyetinden ve gönül dokusundan nasîb alıp her hâlükârda O’nunla beraber olmasına bağlıdır.

KÂMİL İNSAN MODELİNİN İKİ VASFI

Kâmil insan modelinin iki fârik vasfı vardır. Bunlar:

1- Tâzîm li-emrillah, yani Allâh’ın bütün emirlerini büyük bir huşû, vecd ve istiğrak hâlinde îfâ edebilmek.

2- Şefkat alâ halkillah, yani Allâh’ın bütün mahlûkâtına merhamet ve şefkat göstermek.

Zira bu imtihan âleminde bütün mahlûkat, insan için yaratılmış ve onun emrine âmâde kılınmıştır. En küçüğünden en büyüğüne kadar her biri, yaşadığı toplum tarzı, rızkı ve kendisine verilen sevk-i tabiîlerle, ilâhî azamet ve kudret akışlarının muhteşem bir tecellîsi durumundadır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011