İslam'ın Adalet Anlayışına Muhteşem Örnek

İSLAM

Cenâb-ı Hakk’ın şu emr-i ilâhîsi, insanlar arasındaki huzursuzluğun en büyük kaynağına şifâ bahşetmektedir: “Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!” (el-Bakara, 188)

Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- bir gün ashâbına:

“–Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sormuştu. Onlar:

“–Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir.” şeklinde cevap verdiler. Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Şüphesiz ki ümmetimin müflisi şu kimsedir: Kıyâmet günü namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerden hâsıl olan sevaplarla gelir. Fakat şuna kötü söz söylediği, buna zinâ isnad ve iftirâsında bulunduğu, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü ve şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilir ve netîcede Cehennem’e atılır. (Müslim, Birr, 59; Tirmizî, Kıyâmet, 2; Ahmed, II, 303, 324, 372)

İslâm’a gönülden teslim olan bir insan, bu nevî âyet-i kerîme ve hadîs-i şerifleri düşünerek elbette hiç kimseye en ufak bir zarar vermeyi düşünemez.

İSLÂM'DA ADÂLET ANLAYIŞI

İslâm’ın getirdiği “adâlet” anlayışı da her türlü tasavvurun üzerindedir. Buna dâir bir misâl şöyledir:

Bedir Harbi’nde çarpışma başlamadan evvel Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-, elindeki ok ile mücâhidleri; “Beri gel, geri git!” gibi tâlimatlarla hizâya getirdi ve saydırdı. Bu esnâda saftan ileri çıkmış bulunan Sevâd bin Gaziyye’nin karnına dokunup:

“–Ey Sevâd! Hizâya gel!” buyurdu. Sevâd -radıyallahu anh- ise:

“–Yâ Rasûlâllah, canımı acıttın! Allah seni hak ile gönderdi. Kısas isterim!” dedi. Peygamber Efendimiz gömleğini açtı ve:

“–Haydi, kısas yap!” buyurdu. Ensâr endişelenerek:

“–Ey Sevâd! O Allâh’ın Rasûlü’dür!” diye onu kendine getirmeye çalıştılar. Sevâd -radıyallahu anh-:

“–Adâlette hiçbir beşerin diğerine karşı üstünlüğü yoktur!” dedi. Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- tekrar:

“–Haydi, kısas yap!” buyurdu. Sevâd, Peygamber Efendimiz’in mübârek bedenini öptü. Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Ey Sevâd! Niçin böyle yaptın?” diye sordu. Sevâd -radıyallahu anh-:

“–Görüyorsunuz ki savaşa hazırlanmış bulunuyoruz. İstedim ki, benim en son ânım, Sana dokunduğum ân olsun!” dedi.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- ona hayır duâda bulundu.[1]

PEYGAMBER EFENDİMİZİN KUL HAKKI HASSASİYETİ

Hayâtı boyunca bütün mahlûkâtın hakkına, fevkalâde îtinâ gösteren Peygamber Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-, vefâtı esnâsında bile kul hakkını gündeminde tutmuş ve mecâlsiz olduğu hâlde minbere çıkarak:

“Ashâbım, kimin malını farkında olmadan almış isem, işte malım, gelsin alsın!.. Kimin sırtına sehven (bilmeyerek) vurduysam, işte sırtım, gelsin vursun!..” buyurmuştur. [2]

Dipnotlar:[1]İbn-i Hişâm, II, 266-267; Vâkıdî, I, 57; İbn-i Sa’d, III, 516. Krş. Ebû Dâvûd, Edeb, 148-149/5224; Diyât, 14/4536. [2] Bkz. İbn-i Sa’d, II, 255; Taberî, Tarih, III, 190; Ahmed, III, 400.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslâm, Erkam Yayınları