İslam’da Yardımlaşma ve İnfak

İHSAN

Her ibâdetin gönle kazandırdığı apayrı güzellikler, fazîletler ve mânevî kazançlar vardır. İnsanoğlunun ham vasıftan kurtulup olgun bir mü’min olmasında bu mânevî kazançların ehemmiyeti pek büyüktür.

Ömer bin Abdülaziz -rahmetullâhi aleyh- buyurur ki:

“Namaz, seni yolun yarısına; oruç, tam Melik’in kapısına iletir. Sadaka ise, Melik’in huzûruna çıkarır.”

“İnfak” kelimesinin taşıdığı mânâ iyi tahlil edilirse, bu ibâdetin bir hikmetinin de, insanı ruh, şahsiyet ve karakter bakımından maddenin esâretinden kurtararak mâneviyâtı maddiyâta hâkim kılması olduğu görülür. Bu yönüyle ibâdetler içinde infâkın rûha sağladığı belki de en büyük fayda, “vicdan huzûru”dur.

Ali İsfehânî -rahmetullâhi aleyh- bu hakîkati ne güzel ifâde eder:

“...Âfiyet ve günahsız olmayı aradım; zühdde, yani şüphelilere düşmek korkusuyla mübahların çoğunu terk etmekte buldum. Kolay hesabı aradım, susmakta buldum. Rahat ve huzûru aradım; cömertçe infâk etmekte buldum.”

MÜSLÜMAN ÇEVRESİNDEN SORUMLUDUR

Zira her mü’min, çevresinden mes’ûldür. Muhtaçların, mazlumların feryatlarına bîgâne kalamaz. Yine o, karanlık bir gecenin mehtâbı gibi nurlu, hassas, rakik, diğergâm, merhametli, cömert ve infak heyecânıyla dolu olmalıdır.

Cenâb-ı Hak, rızkın temininde mahlûkâtı birbirine vesîle kılmıştır. Dolayısıyla muhtâcı gözetmek, Allah Teâlâ’nın bizlere olan ihsanlarından onlara pay ayırabilmek, büyük bir fazîlet ve ilâhî bir lutuftur. Muhtaçların feryatlarına tesellî olmadıkça mü’minin rûhu da tesellî bulamaz.

Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:

“Şunu iyi bil ki, bedenden, maldan, mülkten kaybetmekte, ziyâna uğramakta rûha fayda vardır; onu vebâlden kurtarır. Mal; bağışlamakla, infâk etmekle, görünüşte elden çıkar gider ama, onu verenin gönlüne yüzlerce mânevî hayat gelir!”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları