İslâm'da Sevinmenin Ölçüsü Nedir?

İHSAN

Dînin gâyesi; zarif, güzel ve hassas insanlar yetiştirmektir.

Kâmil mü’minler, güler yüzleriyle bütün varlıklara selâm hâlindedirler. Onların gönül âlemleri, bütün mahlûkâta bir pencere gibi açılmıştır. Zîrâ kâmil mü’minler, açan çiçeklerin, öten kuşların, meyveli ağaçların hikmetinde derinleşerek çiçekler gibi ince ruhlu ve nâzik; meyveli ağaçlar gibi cömert ve ikram sahibi olurlar.

Dünya hayâtı, kâh sevinç kâh hüzün, binbir med-cezirler içinde devam edip gider. Gönül, bir misafirhâneye benzer. Ona uğrayan elem ve ıztıraplar da, sevinç ve mutluluklar da birer misafir hükmündedir. Hiçbiri dâimî ve kalıcı değildir. Bu yüzden mü’minin, hâdiseler karşısında aşırı sevinç veya aşırı hüzne kapılarak fânî hayâtın huzur ve îtidâlini gereksiz yere bozmaması îcâb eder.

Mükemmel bir örnek şahsiyet olarak insanlığa armağan edilen Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in hayâtı, çileler ve ıztıraplar manzûmesidir. Nitekim kendisi bu hâlini; “...Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere mâruz kaldım...” buyurarak ifâde etmiştir. (Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472)

Ancak çektiği çilelerin hiçbiri, Allah Rasûlü’nün metânetini ve muvâzenesini bozamadı. O, bütün bunları büyük bir olgunluk ve rızâ hâliyle karşıladı. Gönlü nice acılarla dağlanmasına rağmen, gül yüzünden tebessüm hiç eksik olmadı. O’nu hiç kimse, hiçbir zaman asık bir yüzle, çatık kaşla ve abus bir çehre ile görmedi. Zira O, Hak Teâlâ ile beraberliğin neşe ve huzûru içinde dâimâ tebessüm hâlinde bulunur, her hâlükârda İslâm’ın güler yüzünü aksettirirdi.

Kendilerini Rasûlullah’ta fânî kılan ashâb-ı kirâm ve evliyâullâh’ın da iç dünyalarının güzellikleri sîmâlarına aksetmiş, dâimâ tebessüm hâlinde olmuşlardır. Nitekim Ümmü’d-Derdâ şöyle anlatır:

Ebu’d-Derdâ, bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi. Bir gün ona:

«–İnsanların, senin bu hâlini tuhaf karşılayıp ayıplamasından endişe ediyorum!» dedim. O ise bana:

«–Allah Rasûlü (s.a.v.) bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi.» dedi.” (Ahmed, V, 198, 199)

HER İNSAN SEVİNMEKTEN HAZ DUYAR

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in Allah yolundaki gayretleri, mübârek yüzünde bir gül gibi açan dâimî tebessümleri, O’nun Allah Teâlâ ile huzur verici beraberliğinin en güzel misâliydi.

Her insan sevinmekten haz duyar. Ancak her şeyin olduğu gibi sevinmenin de bir ölçüsü, hadd-i lâyığı vardır. Başa gelen musîbetler sebebiyle kendini mahvedercesine eleme gark olmak nasıl hatâlı ise, sevinç ve mutluluk veren hâdiseler karşısında kendini kaybedercesine kahkahalar atmak gibi taşkınlıklar da, insanlık haysiyet ve şahsiyetini zedeleyici hâllerdir.

Mü’min, dâimâ rakik, ince, hassas bir kalbe sahip olmalı, sîmâsından da tatlı bir tebessümü eksik etmemelidir. Tebessüm, taşkınca gülmenin hafifliğine karşı mü’minin vakârı, diğer taraftan asık suratın iticiliğine karşı da mü’minin câzibesidir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları, 2011