İslam ve İman Kavramları Arasındaki Fark ve Benzerlikler

İSLAM

İslam, iman ve ihsan nedir? İslam ve iman arasında nasıl bir ilişki vardır? İslam ve iman kavramları arasındaki fark ve benzerlikler nelerdir? İman-İslam kavramları arasındaki ilişki.

İslâm, sözlükte; itaat etmek, teslim olmak, Müslüman olmak, İslâm’a girmek demektir.

Terim olarak; Allah Teâlâ’ya boyun eğmek, Hz. Peygamber’in din adına bildirmiş olduğu şeyleri kalp ile tasdik edip, dil ile söyleyerek, inandıklarını yaşamak, söz ve davranışları ile kabul edip benimsediğini göstermektir. İslâm, “din” anlamında da kullanılır. Allah’ın dinine yalnız “din” denildiği gibi, “millet, şerîat, İslâm ve İslâm dini” de denir. Diğer yandan bazan, şeriat kelimesi dînî hükümlerin ibadetlere ve muamelelere ait kısmını ifade etmek üzere de kullanılır.

İSLAM VE İMAN KAVRAMLARI ARASINDAKİ FARK VE BENZERLİKLER

İmam Mâturidî (ö.333/944) bu konuda şöyle der: “Her ne kadar kitap ve sünnette iman ile İslâm birbirinden ayrı olarak zikredilmişse de, gerçekte iman ile İslâm aynı anlamda kullanılır. Çünkü bütün mezhepler imandan çıkanın, İslâm sınırından da çıkmış olacağında görüş birliği içindedirler.” [1] Nitekim şu âyette iman ile İslâm aynı anlamda kullanılmıştır: “.. Ancak âyetlerimize inanıp da Müslüman olanlara duyurabilirsin.” [2]

Ancak kimi zaman imanla İslâm ayrı anlamlarda kullanılır. Nitekim münâfık kalbinde imanı olmadığı halde, diliyle inandığını söyler, hatta gösteriş için bazı ibadetleri de yapıyor görünebilir. Şu âyette iman ve İslâm kavramları ayrı anlamlarda geçmektedir: “Bedevîler, ‘iman ettik’ dediler. De ki: Siz iman etmediniz, fakat; biz İslâm’a girdik, deyin. Çünkü henüz iman kalplerinize yerleşmedi…” [3] Bu âyette kalben inanmadıkları halde, dil ile inandığını söyleyen münâfıklar kastedilmiştir.

İSLAM, İMAN VE İHSAN NEDİR? - Cibril Hadisi

Hz. Ömer, Nebî (s.a.s)’in iman, İslâm ve ihsan terimlerinin ne anlama geldiği sorularına, verdiği cevabı şöyle nakleder: “Bir gün Allah’ın Resûlü’nün yanında idik. Beyaz elbiseli, siyah saçlı bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk izi yoktu, ama hiçbirimiz kendisini tanımıyorduk. Hz. Peygamber’in önünde diz çöküp oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de Allah’ın Resûlü’nün dizlerinin üzerine koyup, sordu:

“İslâm nedir?” Allah’ın Resûlü cevap verdi:

“İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna inanman, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucunu tutman, gücün yeterse Hacca gitmendir.”

“Doğru söyledin. Peki iman nedir?”

“İman, Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmandır.”

“Doğru söyledin. İhsan nedir?”

“İhsan, Allah Teâlâ’yı görüyormuşsun gibi ona ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, O seni görmektedir.”

Bu sorulardan sonra kıyamet alametlerini de soran adam kalkıp gitti. Arkasından baktılar. Hemen ortadan kaybolmuştu. Onun kim olduğunu merak eden ashab-ı kirama Allah Resûlü şöyle buyurdu: “O, Cebrail idi, size dininizi öğretmek için geldi.” [4]

Zebidî (ö.1205/1791) İman ile İslâm’ın kimi zaman eşanlamlı, kimi zaman da farklı anlamda kullanıldığını belirttikten sonra, konuya şu şekilde açıklık getirir: İslâm, teslim olmak demektir. Teslim olmak da ya kalben veya sözlü olarak yahut da organlarla olur. Kalben olan “inanç”, sözle olan “ikrar”, organlarla olan ise “ibadetler”den ibarettir. Bu üç şeklin en üstün olanı kalple olanıdır ki, o da “iman” diye isimlendirilir. Kalbin, iman esaslarına boyun eğmesi de “İslâm”dan ibarettir. Söz ve amel ise, kalpte gizli olan bu boyun eğmenin sonucu ve meyvesidir. Ağaç meyvesiyle birlikte bir bütün teşkil ettiği gibi, İslâm da bu bütünü ifade etmiş olur.[5]

Sonuç olarak dil ile ikrar asıl rükün olmadığı için, dilsizlik veya zor karşısında kalma gibi bir özür halinde şart olmaktan çıkar. Zorlanan kimse gönülden değil, fakat sadece diliyle inkâr ederse, imandan çıkmış olmaz. Nitekim Ammar İbn Yasir’e (ö.34/657) Mekke müşrikleri işkence yaptıklarında, dayanamayıp diliyle inkâr etmişti. Durumu Rasûlullah’a (s.a.s) iletilince, Ammar (r.a) hakkında şöyle buyurdu: “İman, Ammar’ın bütün zerrelerine yerleşmiştir”, sonra Ammar’a dönerek, “Yine seni zorlarlarsa dilinle inkâr edebilirsin.” [6] Kalbi imanla dolu olanlara zorlama karşısında böyle bir ruhsat Cenâb-ı Hak tarafından verilmiş[7] ve Hz. Peygamber bunun uygulamasını göstermiştir. Diğer yandan yine, müşrikler tarafından ölümle tehdit edilen iki kişiden birisi, dininden dönmediği için öldürülmüş, diğeri dıştan küfrü kabul ederek kurtulmuştu. Azimeti tercih ettiği için öldürülen hakkında, Allah’ın elçisi şöyle buyurmuştur: “O, şehitlerin en üstünü ve Cennet’te benim arkadaşımdır.” [8]

Dipnotlar:

[1] Mâturidî, age, s. 398.

[2] Neml, 27/81.

[3] Hucurât, 49/14.

[4] Buhârî, İmân, 37; Müslim, İmân, 1.

[5] Zebidî, age, II, 235, 239; A. Saim Kılavuz, a.g.e. s. 43.

[6] Serahsî, Mebsût, Kahire 1324-1331, XXIV, 43.

[7] en-Nahl, 16/106.

[8] Abdülaziz Buhârî, Keşfü’l-Esrâr, İstanbul 1308, II, 636, 637; Serahsî, age, XXIV, 144.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları