İslam Savaş Hukukunun Temel İlkeleri

İSLAM

İslam savaş hukukunun temel ilkeleri nelerdir? Rahmet dolu harp hukuku örnekleri.

Daha evvel de zikrettiğimiz üzere, îtidâl dîni olan İslâm, aynı zamanda düalisttir / iki veçhelidir. Sulhü esas almakla birlikte, gerektiğinde yine insanlığın hayrı için harbe de izin verir. Çünkü kangren olan bir uzvu kesmemek, vücudun geri kalanına zulümdür. Bir kötülüğü bertaraf etmenin, savaştan başka yolu kalmamışsa, harbe izin vermemek, hakkın ziyân olmasına sebebiyet verir.

Harp, acı bir ilâç gibidir. Eğer şifâ için o acı ilâçtan başka çare kalmamışsa, o acılığa katlanmak zarûrî olur.

İSLAM HARP HUKUKU ÖRNEKLERİ

Her zaman sulhü ve selâmeti, barış ve âfiyeti muhafaza etmeyi hedefleyen İslâm, zaruret hâlini aldığında, bu acı ilâcı kullanmakta da tereddüt etmez. Fakat ona mükemmel bir hukuk getirir:

Sulh ve anlaşma ile bertaraf edilemeyen ve mücbir sebeplerle gerçekleşen bir savaş durumunda Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem; kadınlara, çocuklara, yaşlılara, nebâtâta, kilise, manastır, havra gibi mâbedlere çekilerek ibadetle meşgul olanlara aslâ dokunulmaması, mâbedlerin yıkılmayıp ağaçların köklerinden kesilmemesi gerektiğini bildirmiştir.[1] Harp edilecek olanlar, sadece İslâm askerlerine karşı savaşanlardır.

İslâm tarihi boyunca da Müslümanlar bu kâidelere riâyet ettiler.

Sultan Alparslan, Bizans ordusunu Malazgirt Ovası’nda mağlûp ettikten sonra; hezimete uğrayıp esir düşmüş olan İmparator Diyojen’e insaniyetle muâmelede bulunmuş ve onu serbest bırakmıştı.

Yıldırım Bâyezid Hân’ın, karşısında özürler dileyerek; “Bir daha gelmeyeceğiz!” diye yemin eden Fransız şövalyelerine muâmelesi de böyleydi.

Fatih Sultan Mehmed Hân’ın, mağlûp Bizans’ın hakir vaziyetteki patriğine muâmelesi de böyleydi.

İstanbul fethini müteâkip yaşanan şu hâdise, asıl fethin gönül fethi olduğu hakîkatinin ne güzel bir şâhididir:

Fetihten sonra büyük bir resmigeçit tertip edilmişti. Sultan Fatih, orada askerlerine bizzat hizmette bulundu. Onlara pek çok hediye ve ihsanlar dağıttı. O gün Akşemseddin Hazretleri ayağa kalkarak şöyle hitâb etti:

“−Ey kahraman İslâm askerleri!.. Elde ettiğiniz ganimetleri israf etmeyiniz, hayra ve iyi yerlere sarf ediniz! Allah Rasûlü sizi senâ ettiği için, bunun şükrânesi olarak siz de İstanbul fukarâsına infâk edin! Bu memleketin halkına infâk edin!”[2]

Osmanlı fetihlerinde kılıç; sadece zulüm zindanlarının kilitlerini kırıyor, mazlumları kurtarıyor, haksızlıkları bertaraf ediyor ve insanlar ile uhrevî saâdetin tek yolu olan İslâmiyet arasında bir mânia kalmamasına hizmet ediyordu.

Fethedilen coğrafyalara Anadolu’dan İslâm’ın nezâket ve zarâfetini tabiat-i asliye hâline getirmiş müslüman halk yerleştirildi. Onların İslâm’ı güzelce temsil etmeleri en tesirli tebliğ yerine geçti ve nasipli Makedonya, Kosova ve Arnavutluk halkı İslâm ile müşerref oldu.

Fatih Sultan Mehmed Hân’ın Bosna fethi de aynı gâye, vasıta ve neticelerle tahakkuk etti. Boşnaklar da tekkeler, camiler ve imâretlerin etrafında gördükleri; zarif, rakîk ve sâlih Müslümanlara hayranlık duyarak, akın akın İslâm’a dâhil oldular.

Fatihlerin kılıçları, o mazlum milletleri; Kazıklı Voyvodalardan, zâlim ve zorba derebeyilerinden muhafaza etti.

Osmanlı’nın adâlet tevzî eden orduları, çoğu kez mazlumların davetleriyle beldeler fethetti. Osmanlı -gücü yettiği ölçüde- dâimâ mazlumların imdâdına koştu, zâlimlerin zulmüne mânî oldu.

O kadar ki tâ İspanya’da katolik hristiyanların zulmüne uğrayan ve sürgün edilen yahudîleri, Barbaros Hayreddin Paşa gemilerle kurtardı ve İstanbul’a getirdi. Müslüman halk; “Bunlar mazlumdur.” diyerek onlara merhamet ve alâka gösterdi.

Dipnotlar:

[1] Bkz. Ahmed, I, 300; Taberânî, Kebîr, XI, 224/11562; Buhârî, Cihâd, 148; Müslim, Cihâd, 24, 25; Taberânî, Evsat, I, 48/135; İbn-i Mâce, Cihâd, 30; Vâkıdî, III, 912; Abdürrezzak, Musannef, V, 220.

[2] Mustafa RUNYUN - Osman KESKİOĞLU, Fatih Devrinde İlim ve O Devirde Yetişen İlim Adamları, s. 18-19.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları