İslam Fıtrat Dinidir

İSLAM

“İslam fıtrat dinidir” ifadesini nasıl anlamalıyız?

Cenâb-ı Hakk’ın insanoğluna en büyük ikramı, “İslâm” ve “Îman” nîmetidir. Zira insan fıtratı, ilâhî hakîkatlerle yoğrulmuş ve kudsî istîdatlarla tezyîn edilmiştir. Bu itibarla insanın kalp âleminin derinliklerinde, hak duygusu ve şiddetli bir inanç ihtiyacı, fıtraten mevcuttur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir hadîs-i şerîflerinde bu hakîkati şöyle ifâde buyurmuşlardır:

“Her doğan çocuk, İslâm fıtra­tı üzere (temiz ve günahsız olarak, tevhîde meyilli bir şekilde) do­ğar. Da­ha son­ra anne ba­ba­sı onu (inanç­la­rı­na gö­re) ya hris­ti­yan, ya ya­hudî ya da me­cû­sî... ya­par.” (Buhârî, Cenâiz, 92; Müs­lim, Ka­der, 22. Krş. Buhârî, Tefsîr, 30)

Her insanın iç âleminde müsbet ve menfî temâyüller bir arada bulunmaktadır. Bununla birlikte, Allah Teâlâ’nın rahmetinin gazabını geçmiş olmasının bir netîcesidir ki, insan yaratılış itibarıyla hakka ve hayra daha fazla meyillidir.

İSLAM FITRATI

Diğer taraftan yine bu hadîs-i şerîf, çevre şartlarının ve toplumun, çocukluk çağındaki insanlara ne kadar çok tesir ettiğini göstermektedir. Öyle ki, ilk çocukluk yıllarındaki o sâfiyet, berraklık ve temizlik dikkatle korunmadığı takdirde, insanın fıtratındaki hakka ve hayra meyletme irâdesi, şuur altına itilir, zamanla da kaybolmaya yüz tutar.

İlâhî tebliğler, insanı dünya hayatında daldığı gaflet uykusundan uyandırarak, ebedî hakîkatlere teşne eyler. Özündeki îman temâyülü körelmemiş olanlar, bu tebliğlere tabiî ve fıtrî bir kabûl ile râm olurlar. Bunun aksine, fıtratındaki îman temâyülünü tamamen şuur altına gömmüş olanlar da, nefsânî girdaplar içinde helâk olurlar.

İslâm, bu fânî imtihan âlemine öyle bir îman muhabbeti, Cenâb-ı Hak ile dost olabilme heyecanı ve O’na vuslat neşvesi getirmiştir ki, hakîkî mü’minler için bundan daha büyük bir mânevî lezzet ve gönül huzûru yoktur.

Öyle ki, îman kalbe tam olarak yerleştikten sonra, hiçbir dünyevî baskı veya menfaat, onun üstüne çıkamaz. Îman nîmetiyle perverde olan gönüller, yaratılışlarındaki öz cevheri koruyarak Rabb’e aşk ve şevk ile kavuşabilme heyecanı içinde yaşarlar. Îmanlarını muhafaza adına, hiçbir bedeli ödemekten çekinmezler.

Zira îmânı aşk ile yaşayan mü’minlerin gönüllerindeki Rabb’e vuslat iştiyâkı karşısında, bütün fânî haz veya ıztıraplar erir, âdeta yok hükmünde kalır. Artık cefâlar safâya, zahmetler de rahmete dönüşür. Bu kıvama nâil olan kimsenin güzel hâli, zarâfeti, nezâketi, kalbî derinliği ve firâseti, îmânına delil olacak bir vasfa bürünmüştür. Zaten bütün imtihanlar da, bu güzelliği inkişâf ettirmek ve îmânı Hak katında delilli hâle getirmek içindir.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları