İslam Dünyasında Neler Oluyor?

GÜNDEM

İslam dünyasında son bir ayda meydana gelen hadiseleri yorumlayan Altınoluk Dergisi Dünya Gündemi köşesi yazarı Beytullah Demircioğlu, 2014 yılını şiddet ve savaşlarla kapatan dünya gündeminin yılın ilk ayına yine oldukça hareketli başladığını belirtiyor. Bir anlamda yeni yılın geride kalan yıldan pek farklı olmayacağı hatta dünyayı çok daha gergin günlerin beklediği mesajını veriyor.

  • CHARLİE HEBDO SALDIRISI VE KIRMIZI ÇİZGİMİZ

Batılı çevrelerde “Fransa’nın 11 Eylül’ü” olarak yorumlanan Charlie Habdo saldırısı başta Fransa olmak üzere tüm Batı dünyasında şok etkisi yaptı. Eylemi Yemen el Kaidesi üstlense de eylemin bu denli rahat ve kolay gerçekleşmesinden hareketle saldırının arkasındaki üst akıla ilişkin farklı değerlendirmeler de birlikte geldi. Bu bağlamda en çok işaret edilen husus Fransa’daki derin yapı ve uluslararası istihbarat örgütleri oldu.

Saldırıda İslam dininin Kutlu Nebisi’ne yönelik hakaretleriyle bilinen mizah dergisinin seçilmesi, İslam dini ile terörizmi ilişkilendirme gayretlerinde olanların ekmeğine yağ sürme hedefine bağlandı.

“PEYGAMBERİME SALDIRMA”

Eylem ayrıca Avrupa’da Pegida gibi İslam ve yabancı düşmanı ırkçı hareketlere karşıson günlerde belirmeye başlayan antipatinin de önünü kesecekti. Nitekim öylede oldu denebilir. Market eyleminde Yahudilerin hedef alınması antisemit edebiyatın yeniden revaç bulmasını sağladı. Sadece 2014’de Gazze’de kadın ve çocuk 2500 kişiyi katleden İsrail Başbakanı Netenyahu da bu eylemi fırsata dönüştürmeye çalıştı.

Öte yandan son dönemde İsrail yönetiminin tepkisini çeken, mesela Filistin Devleti’nin tanınması noktasında önemli adımlar atan, Suriye konusunda Türkiye ile paralel yaklaşımlar sergileyen Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande yönetiminin de saldırı ile hedef alınmış olabileceği dillendirilen yorumlar arasındaydı.

Fransız sağının önde gelen ismi Jean-Marie Le Pen, Paris’teki saldırıları istihbarat servislerinin düzenlemiş olabileceğini ileri sürenlerden biriydi. Saldırıya ilişkin Gladyo’yu işaret edenler arasında pek çok Batılı analistin olması oldukça dikkat çekiciydi. Mesela İtalyan gazeteci Tony Cartalucci Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı Gladyo izlerini taşıyor” diyenlerden biri. İtalyan gazeteci bu konuda tek değil, pek çok yorum ve analizde bu vurguyu görmek mümkün. Bu meyanda dillendirilen analizlerden birinde ABD’nin özellikle Ukrayna, Rusya ve Suriye konusunda Fransa’yı kendi stratejisi içinde tutmak için Müslümanlara karşı bir kışkırtma ortamı yaratarak istikrarsızlığa sürüklemeye çalışmış olabileceğinin altı çizildi.

CNN’nin 34 yıllık eleştirmeni Jim Clancy’nin daha sonra işine son verilmesine neden olacak tweti; “İsrail yanlıları bizi, Fransa’daki karikatüristlerin İslam karşıtı olduğu için öldürüldüklerine inandırmaya çalışıyor. Bu çabalar İsrail propagandasının parçası, insan hakları savunusu değil.” çokça konuşulan değerlendirmeler arasındaydı.

“AMA”SIZ “FAKAT”SIZ ÖZÜR TALEBLERİ VE TEPKİLER

Saldırı sonrası pek çok “anti-islamcı” çevrenin, (buna içeridekiler de dahil) eylemi basın özgürlüğüne vurulmuş bir darbe olarak görmesi ve tüm İslam dünyasını, fikir ve düşünce özgürlüğüne tahammülsüzlükle suçlayan bir yaklaşım sergilemesi büyük tepki çekti. Söz konusu çevreler İslam dünyasının, “ama”sız, “fakat”sız özür dilemesi gerektiği şeklinde yorum ve tahlillerde bulundular.

Bu türden yorum ve analizlere Arap dünyasının usta kalemi Abdülbari Atwan şu satırlarıyla tepki koydu: “Yalanlarla Irak’ı işgal edip bir milyon kadını dul, dört milyon çocuğu yetim bırakan işgalci ABD yönetiminin 300 milyona yakın vatandaşı İslam dünyasından özür diledi mi ki üç kişinin yaptıklarından dolayı tüm İslam dünyasından özür bekliyorlar.”

CHARLIE HABDO VE BATILI SİYASİLERİN TEMKİNLİ DİLİ

Saldırı sonrası dikkat çeken diğer bir husus ise pek çok Batılı siyasi liderin ve entelektüelin, İslam dininin ve Müslümanları zan altında bırakılmasının doğru olmadığı yönündeki demeçleri oldu. Mesela Almanya Başbakanı Angela Merkel, İslam’ın da Hristiyanlık ve Yahudilik gibi Almanya’ya ait olduğunu belirtti. Merkel, Almanya’da Müslümanların dışlanmayacağını ve genel bir şüphe altında bulunmayacaklarını açıkladı.

ABD Başkanı Obama geleneksel ulusa sesleniş konuşmasında “Müslümanların incitici şekilde tek tipleştirilmesini reddetmeye devam ediyoruz” dedi.

Bir taraftan Batılı siyasi ve entelektüelin bu değerlendirmelerindeki samimiyetleri sorgulanırken diğer taraftan Suriye ve Irak’ta DAİŞ saflarında savaşan 50 bine yakın yabancı savaşçının büyük bir bölümünün Batılı ülke vatandaşları olmasının meydana getirdiği kaygıyla da ilişkilendirildi söz konusu yaklaşımlar.

MÜSLÜMANLARIN KIRMIZI ÇİZGİSİ

Saldırıya tepkiler bağlamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajları oldukça dikkat çekiciydi. Özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamenterler Birliği toplantısında Erdoğan, hem İslam dünyasının özeleştiri yapması gerektiğini vurguladı hem de Batı dünyasının izleye geldiği çifte standart politikaları bırakması gerektiğini belirtti.

Erdoğan; “Batı artık bu şiddet sarmalındaki rolünü görmeli, analiz etmeli, anlamalı ve özeleştirisini yapmalıdır. İnsanları karikatür çizdiler diye katletmek ne kadar terörse, insanların kutsallarına saldırmak, insanları galeyana getirecek, tahrik edecek eylemler yapmak da en az o kadar terördür.

Museviler’in rencide olmasını ya da antisemit yaftasına maruz kalma korkusunu hesaba katarak dikkatli davrananlar, aynı şekilde, İslam Peygamberine ve tüm Müslümanlara karşı bu dikkati, bu hassasiyeti gözetmekle sorumludur. Çünkü oda tüm Müslümanların kırmızı çizgisidir.” şeklinde açıklamaları oldukça kayda değerdi.

Charlie Hebdo dergisinin saldırı sonrası yayınladığı ilk nüshasında yine tahriklerine devam etmesi, İslam’ın kutsallarına fikir özgürlüğü adı altında yine dil uzatması bu tepkilerin artmasında önemli rol oynadı. Saldırı sonrası derginin ilk nüshası 16 dile çevrildi ve ilk etapta 5 milyon baskı yaptı. Bu arada 16 dil arasında İbranice’nin olmadığını belirtelim. Türkiye’den Cumhuriyet gazetesi de bir seçki yaparak provokasyona katkı sağlarken, gazete gelecek olan tepkilerden dolayı mağduru oynayarak tirajını artırma gayretine gitmekle suçlandı bizzat yakın çevresi tarafından.

Charlie Hebdo’nun tahriklerine tepki gösterenler arasında Amerikalı siyaset bilimci aynı zamanda Yahudi olan Profesör Norman Finkelstein’in açıklamaları oldukça çarpıcıydı.

Charlie Hebdo’nun yaptığının mizahla ilgisi olmadığını belirten Finkelstein, “Orada hiçbir şey komik değil. Şayet komik buluyorsan, Yahudilerin çengel burunlu ve büyük dudaklı tasvir edilmesi de komik olur. Mizah ile sadizm arasında büyük fark var. Charlie Hebdo’nun yaptığı mizah değil, sadizm” ifadelerini kullandı.

İnsanların, karikatüristlerin öldürülmesini elbette desteklemediğini, ancak yaşananlardan Charlie Hebdo’yu sorumlu tuttuğunu söyleyen Finkelstein, saldırıyı “kendini beğenmişliğin, öfke ve bağnazlığın sonucunda ortaya çıkan berbat bir durum” olarak niteledi.

“Fransa’da anti-semitizm ve holokost inkarı yasadışıyken, İslama ve Müslümanlara saldırı yasal” diye konuşan Finkelstein, bu ülkede türbana konulan yasağı örnek gösterdi. Saldırıda 17 kişinin öldürülmesinin “Fransa’nın 11 Eylülü” şeklindeki değerlendirmeyi gülünç bulan ‘’Bu İsrail’in Gazze’ye düzenlediği saldırılarda her 10 dakikada bir yaşandı” diyerek durumu özetledi...

İSLAM DÜNYASI İLE BATI İLİŞKİLERİNİN SEYRİ

Charlie Habdo saldırısı sonrası İslam dünyası ile Batı arasındaki ilişkinin nasıl seyredeceği konusunun önümüzdeki günlerin en temel sorusu olacağında kuşku yok. Özellikle Avrupa’da yaşayan Müslümanları oldukça zor günlerin beklediği muhakkak. Avrupa başkentlerinin bundan sonraki muhtemel terör eylemlerinin önüne geçmek adına gündemlerine aldıkları tedbirler silsilesi Avrupa’da yaşayan Müslümanları bir hayli zorlayacak cinsten. Bu tedbirlerin katılığının yanı sıra Avrupa genelinde sürekli tırmanışını sürdüren yabancı ve İslam düşmanlığı da cabası…

Velhasıl; evet başta Ortadoğu olmak üzere neredeyse tüm İslam dünyası çok sıkıntılı, siyasi ve insani krizler yaşıyor. Bu sıkıntının en önemli müsebbibi de emperyalist Batı dünyasıdır. Ama artık Doğu’nun huzursuzluğundan, şiddet ve yaşadığı terörden Batı da payına düşeni almaya başlamıştır. Bir anlamda Batı ektiğini biçmektedir.

Peki Batı ile Doğu arasındaki bu iş nereye varır? Kestirmek güç. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, dünyayı sadece 5 ülke yönetmeyi sürdürdükçe, adaletsizlik, hak ve hukukta çifte standartlık kol gezdiği sürece, terörizmin tanımı ve çerçevesi çizilmediği takdirde dünya terörü konuşmaya devam edecektir. Dünya liderleri Paris’teki gibi Gazze’de ya da İslam dünyasının herhangi birinde ister örgüt, ister devlet terörüyle katledilenler için de bir araya gelinmediği sürece dünyaya huzur kolay kolay gelmeyecek demektir...

YEMEN’DEKİ İRANCI DARBE, İSRAİL’İN HİZBULLAH’I VURMASI VE SONRASI

Yemen’deki kaos geçen ayın dış politika gündeminde en çok konuşulan konulardan bir diğeriydi. İran’ın desteğini alan Şii Husilerin hem siyasi hem askeri alandaki etkinliğini artırması sadece Yemen’i değil bölgedeki diğer Sünni ülkelerde de tedirginlik meydana getirdi. Yemen’deki yönetim değişimi İran darbesi şeklinde okundu analizlerde. Öte yandan Paris’teki Charlie Habdo baskınını Yemen El-Kaidesi’nin üstlenmesi Yemen’i dünya gündeminde ilk sıralara taşıyan bir başka gelişmeydi.

Yemen’deki gelişmelerden en çok etkilenecek ülkelerin başında gelen Suudi Arabistan’da Kralı Abdullah Bin Abdulaziz El Suud’un vefatı ve Suud yönetimini bundan sonraki dönemde nelerin beklediği, yeni kralın siyasi çizgisi gibi sorular gündemin sorgulanan konuları arasında yer aldı…

İsrail’in Suriye sınırına yakın Golan Tepeleri’nde Hizbullah araçlarına düzenlediği helikopter saldırısında aralarında üst düzey komutanların da olduğu altı Hizbullah üyesini öldürmesi bölgedeki tansiyonu yükselten gelişme oldu. Saldırıda ölenler arasında Hizbullah’ın eski askeri kanat lideri İmad Mugniye’nin oğlu Cihad Mugniye ve İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’nde görevli bir saha komutanı olan Huşeng Allahdadi de vardı. Saldırı sonrası Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın intikam yeminleri bölgede sıcak gelişmelerin yaşanacağı beklentisini de beraberinde getirdi...

Gerek İran ile Suudi Arabistan arasında güç mücadelesine sahne olan Yemen’deki çatışma ortamının ve siyasi krizin ne yöne evrileceği gerekse İsrail-Hizbullah-İran üçgenindeki hesaplaşmanın ne şekilde olacağı sorusu önümüzdeki günlerin en önemli gündemi olacak…

Bu arada Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi İsrail’in savaş suçu işlediği yönündeki ve Netanyahu yönetimini oldukça rahatsız eden ön raporu geçen ay dış politikada öne çıkan gelişmelerden biri olduğunu not edelim.

TÜRKİYE’NİN AFRİKA AÇILIMINDAN KİMLER RAHATSIZ?

Türkiye’nin 1998 yılında başlattığı Afrika’ya açılım politikası geçen ay Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üç ülkeyi kapsayan Afrika gezisi ile yeni bir ivme kazandı. Türkiye’nin 1998’de başlayan Afrika açılım politikası artık stratejik ortaklık haline gelmiş durumda. Siyasetten ekonomiye, kültürden eğitime, güvenlikten uluslararası meselelere birçok alanlarda Afrika ülkeleri ile kurulan yeni ilişki ağlarının, Türkiye’yi Afrika’nın önemli ortaklarından biri haline getirdiği yadsınamaz bir gerçek. Türkiye’nin Afrika’nın birçok ülkesinde başta insani yardımlar olmak üzere hemen her alanda görünür hale gelmesi uluslararası arenada sıklıkla vurgulanmaktaydı ve bu durum başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Batılı birçok ülkede çok ciddi rahatsızlık doğurmuştu.

Geçen ay Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti öncesi Somali’de bulunan Türk delegasyonuna yönelik bombalı intihar saldırısı tabiatıyla gündemin en üst basamaklarına taşındı? 2013’te Somali’deki Türkiye Büyükelçiliği’ne düzenlenen saldırıda olduğu gibi bu saldırıyı da El Şebab Örgütü üstlendi.

Türkiye örgütün neden hedefinde? Türkiye örgütün hedefinde çünkü Türkiye Somali’nin içinde bulunduğu kaotik ortamdan çıkartılmasında, ülkeyi istikrara kavuşturmasında hayati bir rol üstlenmiş durumda. Bu durum en çok ülkenin içinde bulunduğu kaos ortamından beslenen söz konusu örgütü rahatsız ediyor. Örgüt kadar Türkiye’nin sadece Somali değil Afrika’nın pek çok bölgesindeki varlığından ve etkinliğinden rahatsız bazı küresel güçlerin de bu örgütleri kullandıkları yönünde çok ciddi istihbarat bilgileri mevcut. Türkiye’nin Afrika açılımından rahatsız olanlara rağmen gelecek vaad eden kıtaya yönelik stratejik hamlesinden geri adım atmayacağını Cumhurbaşkanı Erdoğan, gezisini iptal etmeyerek herkese bir kez daha göstermiş oldu.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Şubat 2015, 348. Sayı