İşini İyi ve Güzel Yapmak İbadettir

İş Hayatımız

Cenab-ı Hakk, kulunun bir işi iyi ve güzel, gereği gibi yapmasını (baştan sav­ma yapmamak) yaptığı işini iyi bilmesini sever. 

Allah Resûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- buyuruyor:

Ey insanlar! Andolsun ki, Allâh’ın size emrettiği neyse ben size ondan başkasını emretmiyorum. Sizden nehyettiği şeylerden başkasını da yasak etmiyorum. Rızkı aramakta iyi ahlâklı olun, hîlekârlığa, ihtirasa gayr-i meşrûya sapmayın! Ebu’l-Kasım’ın rûhu (kudreti) elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, herhangi birinizin rızkı ecelinin onu aradığı gibi kendisini arar. O halde ondan (rızıktan) size çetin bir güçlük gelirse (rızkınızı çıkarmakta çetin zorluklara uğrarsanız) onu azîz ve celîl olan Allâh’a itaatte arayın. (Allâh’ın emirleri dairesinde hareket edin.)” (Taberânî)

İŞİNİ GÜZEL YAPMAK İYİLİKTİR

Allah, amel sâhibinin yani iş adamının iş yapınca iyi ve güzel yapmasını sever.” (Taberânî)

Bu hadîs-i şerîfteki (yuhsinu) kelimesinin masdarı olan “ihsân” şu mânâlara gelir:

1- İyilik etmek.

2- Bir şeyi iyi ve güzel yapmak.

3- Bir şeyi iyi ve gereği gibi bilmek.

4- Bir hadîs-i şerîfte beyan buyurulduğu vechile “Cenâb-ı Hakk’a O’nu görür gibi kulluk etmek.”

YAPTIĞIN İŞİ İYİ BİLMENİ ALLAH SEVER

Bu dört mânânın herbirine göre ha­dîs-i şerîfin meâlleri:

1- Cenâb-ı Hakk, herhangi bir âmilin (çalışanın) iş ve hareketinde dâima iyilik etmesini, nefsinden başkalarına da faydalı olmasını sever.

2- Cenâb-ı Hakk, herhangi bir iş sâhibi­nin yaptığı işi güzel yapmasını (baştan sav­ma yapmamasını) sever.

3- Cenâb-ı Hakk, iş sabinin yaptığı işini iyi bilmesini sever.

4- Cenâb-ı Hakk, herhangi bir amel ve harekette bulunan kimsenin Allah’ı görür gibi davranmasını sever.

Birinci mânâ; maddeci, hodgam ve muhteris insanları takbih eden, her işte cemiyetin ve ictimâî nizamın dâima düşünülüp korunmasını tavsiye eyleyen âlî bir düsturdur. İslâm’da diğergamlık esastır. Bir hadîs-i şerîfte meâlen: “İnsanların hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır.”buyurulmuştur.

İkinci mânâ; herhangi bir meslek ve sanata mensub olan adamların o meslek ve sanatlarında dâima yenilikler yapmasını, işi hep güzele ve kemâle götürmesinini terakkî hamlelerini bir an gevşetmemesini öğütleyen bir teceddüd ve tekâmül rehberidir.

Üçüncü mânâ; bize intisab ettiğimiz iş ve mesleğin sırlarını öğrenmeyi, o iş ve meslekte “ihtisas” elde etmemizi, körü körüne hareket ve taklitlerden kaçınmamızı, cehâletin ve geri bırakan göreneklerin demir perdelerini yırtarak her işte akl-ı selîm ile işe yarayan faydalı bilgi kâidelerini rehber edinmemizi işâret buyuran bir meâldir.

Dördüncü mânâ; bütün bu mânâların mânevî istikâmet vechini gösteren yüksek bir irşad kaynağıdır. Amel ve hareketlerimizde “Cenâb-ı Allâh’ımızı görüyormuşuz…” gibi davranmamız, onun gizli ve âşikâr her şeyimizi görmekte, işitmekte ve bilmekte olduğunu düşünmemiz ve buna tam bir ihlâs ile inanmamız, bizi yanlış yollara sapmaktan kurtaracağı gibi aramızda ve hayat mücâdelemizde de dâima taze kuvvet ve hamleler kazanmamızda en büyük murâkıp ve âmil olur.

* * *

“Emînlik (ve îtimad) rızık getirir, hâinlik ise fakirlik geti­rir.” (Kurâî)

Ramazanoğlu M. Sâmi, Musâhabe-5, s. 176-178

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, 381. Sayı