İnsanlara Merhamet ve Muhabbetle Yaklaşmalıyız

İnfak

Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e ve onun şahsında bütün ümmete şöyle buyurur: خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ “Sen (dâimâ) af yolunu tut ve iyiliği emret...” (el-A’raf, 199)

Bu emri tatbik husûsunda, hiç şüphesiz ki Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, bizler için en güzel ve mükemmel bir örnektir. O’nun sergilediği güzel ahlâk, merhamet ve af tezahürleri, âdetâ melekleri dahî imrendirecek erişilmez bir yüceliktedir. İşte bunlardan bir tanesi:

PEYGAMBER EFENDİMİZ KENDİSİNİ ÖLDÜRMEYE GELENİ AFFETTİ

Mekke’nin fethi günü Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, umûmî bir af ve emân ilân etmişti. Yıllardır zulüm ve düşmanlıktan başka bir şeye şâhid olmayan Mekke, o gün sergilenen büyük bir af bayramıyla tarifsiz bir muhabbet ve merhamet tecellîsi yaşıyordu. Ancak Mekkelilerden Fudâle isimli bir şahıs, bu güzelliğe gölge düşürmek istercesine Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’i öldürmek kastıyla mübârek yanlarına sokuldu. Onun niyetini mânen bilen Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, hiçbir telâş ve kızgınlık göstermeyip, şefkat ve rahmet kanatlarını açarak Fudâle’ye:

“–Sen Fudâle misin?” diye sordu.

Fudâle:

“–Evet!” dedi.

Ardından O Rahmeten li’l-Âlemîn:

“–Ey Fudâle! Zihninde kur­duğun şeyden tevbe ve istiğfar et!” buyurdu ve mübârek ellerini onun göğsüne koydu.

Böylece daha o anda zihnindeki öldürme düşüncesi giden Fudâle’nin kalbi, îmân nûru ile doldu ve Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, bir anda kendisi için yaratılanların en sevgilisi hâline geldi.[1]

SENİ ÖLDÜRMEYE GELEN SEN DE DİRİLSİN

Hiç şüphesiz ki bu hâl, “Seni öldürmeye gelen, sende dirilsin!” şeklinde ifâde edilen, çok üstün bir davranış ve olgunluktur ki, İslâm târihi, bunun kâbına varılmaz sayısız misâlleriyle doludur. Nitekim başta Hazret-i Ömer ve daha niceleri, hep bu güzel üslûbun kıymetli birer meyveleri olmuşlardır. Hazret-i Mevlânâ buyurur:

“Allâh’ın rahmetinin kemâli ve kerem deryasının dalgalanması neticesinde her çorak yere yağmur yağıyor, her susuz yer suya kavuşuyor!”

“Ey hidâyete çağıran! Bilesin ki, kem gözün ilacı, iyi gözdür! İyi göz ve güzel bakış, kem gözü ayağı altın­da ezip yok eder. İyi göz ve temiz nazar; Allâh’ın rahmetinin, kahrından daha üstün oluşundandır, rahmettendir. Kem göz ise, kahırdan, yâni lânetten ileri gelir. Dolayısıyla güzel bakış Hakk’ın rahmetinden olduğu için, kem göze gâlib olur. Bu hâl, hadîs-i kudsîdeki: «Rahmetim gazabımı geçmiştir.» (Buhârî, Tevhîd, 55) beyânının bir tecellîsidir. Hem bilesin ki, Allâh’ın rahmeti, her zaman kahrından üstündür. Bu bakımdan her peygam­ber, kendisine karşı gelen düşmanlarına gâlip gelmiştir.”

“Öyleyse belâyı gidermenin çâresi, sitem veya zulüm etmek değildir. Onun çâresi affetmek, bağışlamak ve kerem eylemektir. «Sadakalar belâyı defeder»[2] nebevî îkâzı seni uyandırsın. Artık hastalık ve belâları tedavi usûlünü iyi anla!..”

“Ancak şunu da unutma ki, zâlimleri affetmek, mazlumlara zulmetmektir. Hırsızlara ve her türlü kötü insanlara acımak; zayıf insanlara gadretmek, onlara merhamet etmemektir.”

MERHAMET DENGESİ KURULMALI

Bu dengeyi güzel ayarlamak gerekir. Çünkü, Allâh, “Gafûru’r-Rahîm”, yâni çok bağışlayıcı ve merhamet sâhibi olmakla birlikte; “Azîzün zü’ntikâm”, yâni zulüm ve haksızlıkla insanlara ve hakka mütecâviz olanlara karşı da intikam alıcı bir izzet sâhibidir.

Onun için Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde:

“−Kavga eden iki kardeşinizi gördüğünüz zaman, zâlime de mazlûma da yardım ediniz.” buyurmuşlar ve sahâbenin:

“−Yâ Rasûlallâh! Mazlûmu anladık. Fakat zâlime nasıl yardım edeceğiz?” suâline mukâbil:

“−Onun da zulmüne mânî olmak sûretiyle...” (Buhârî, İkrâh, 7; Müslim, Birr, 62) cevabını vermişlerdir.

İNSANLARA MERHAMET VE MUHABBETLE YAKLAŞMALIYIZ

Hâsılı söylemek istediğimiz şudur ki, bugün dünya ile birlikte ülkemiz insanları da îmânî ve İslâmî bakımdan birer yaralı kuş gibidirler. Dikkatli ve hassas bir şekilde onların yaralarını sarmak, bunun için de merhamet ve muhabbetle yaklaşmak zarûrîdir. Bu da, elbette ki yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız üslûp ve muhtevâ içerisinde gerçekleşebilecek bir keyfiyettir.

Rabbimiz, bizleri «Rahmetim gazabımı geçmiştir.» sırrı çerçevesinde hareket ile dâimâ af yolunu tutarak, hidâyet rehberi olan sâlihler zümresine ilhâk eylesin!

Âmîn…

Dipnot: [1] İbn-i Hişâm, es-Sîre, IV, 46; İbn-i Kesîr, es-Sîre, III, 583. [2] Bkz. Tirmizî, Zekât, 28; Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 108.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş,Vakıf-İnfak-Hizmet, Erkam Yayınları