İnsanlar Kul Hakkından Nasıl Sakınmalı?

HAYATIMIZ

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- buyurur: “Âdemoğlunun şunlar dışında bir hakkı yoktur: Oturacağı ev, bedenini örtecek elbise, yiyecek ekmek ile su koyacak kap.” (Tirmizî, Zühd, 30)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mü’minlerin israftan uzak, kanaatkâr ve mütevâzı bir hayat yaşamalarını arzu buyurur, bunu da bizzat kendi yaşantısında tatbik ederek ümmetine örnek olurdu. O’nun bu hâli, duâlarına şöyle aksetmiştir:

“Allâh’ım! Muhammed âilesinin rızkını kifâyet miktârı ihsân eyle.” (Buhârî, Rikak, 17)

KAZANMA HIRSINI NASIL BERTARAF EDERİZ?

Zamanımızda sıkça yaşanan rûhî buhranların temelinde; haksız kazanç, kul hakkı, kanaatsizlik ve daha çok kazanıp daha çok tüketme ihtirâsının yer aldığı mâlumdur. Bu çok kazanma hırsını ve harcamalardaki israf çılgınlığını bertarâf edebilmek için, insanları dâimâ kul hakkından sakındıran ve helâl kazanca teşvik eden İslâmî kâidelere îtinâ göstermek îcâb eder. Zîrâ kazancın helâlliği veya haramlığı, kişinin ibâdet ve muâmelâtına tesir eder, dolayısıyla kaderine dâhil olur.

KAZANCIMIZIN HELÂLLİĞİNE DİKKAT ETMELİYİZ

Çocuklarımızın müsbet veya menfî davranışlarının zeminindeki temel sâik de budur. Yâni evlâtlarımızın kusursuz olmalarını, menfî ve süflî tesirlerden uzak kalmalarını istiyorsak, ilk başta kazancımızın helâlliğine dikkat etmeliyiz.

Kalpler, Allâh’ın emirlerine ve Rasûlü’nün sünnetine itaat hâlinde olursa, vücutlar feyiz ve hayır menbaı olur. Şüpheli ve harâma bulaşan vücutlar ise, kötülük menbaı hâline gelir. Bu bakımdan Hazret-i Peygamber’i sevenler, O’nun öğütlerine gönül verecek, israf ve cimrilikten sakınarak helâl rızka îtinâ edecek, böylece O’nun nurlu yolunda yürüyerek ötelerde de O’nunla beraber olma saâdetini tadacaklardır.

İHTİYAÇLAR, ÖNEM DERECESİNE GÖRE GİDERİLMELİ

Diğer taraftan, her devrin îcap ve ihtiyaçları farklıdır. Bu ihtiyaçlar ehemmiyet derecelerine göre giderilmelidir. Yapılan bir yardım, ihtiyâcı gidermeye mâtuf değilse, o da takdir hatâsı sebebiyle bir nevî israf olur.

Meselâ toplum îmanlı, haysiyetli ve vatanperver insana muhtaç iken ondan daha alt seviyedeki ihtiyaçlara harcama yapmak gibi… Dînî yaşantının, ahlâkın ve mânevî duyguların zaafa uğradığı bir zamanda da en mühim ihtiyaç, bunlara revaç vermek ve dînî, ahlâkî ve mânevî eğitimin seviyesini yükseltmeye çalışmaktır.

İNFÂKTA BULUNURKEN MUHTAÇ OLANLARI İYİ TESPİT ETMELİYİZ

Allah Teâlâ, infakta bulunduğumuz zaman en muhtaç olanı tespit etmenin lüzûmuna ve muhtaçları tanımanın mü’minlerde bir meleke hâline gelmesinin ehemmiyetine dikkat çekerek şöyle buyurmaktadır:

(Yapacağınız hayırlar), kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zannederler. Sen onları sîmâlarından tanırsın…” (el-Bakara, 273)

Daha fazla ihtiyaç sâhipleri varken, şahsî yakınlık duyduğumuz bir kimseye, ihtiyacından fazlasını vermek de israftır. Bu sebeple fakirlerin ihtiyaçlarına göre infâk etme zarûreti vardır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Bahçesinden Öyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yayınları