İnsanın En Kıymetli Hazinesi

TEFEKKÜR

Cihan dershânesinde alık ve abus bir çehreyle dolaşmak; güllerin, sümbüllerin, bülbüllerin, rüzgârların, derelerin ve dağların hâl lisânından bir şey anlamamak, kalbin vîrâneye dönmesidir. Bu ise insana bahşedilmiş olan en kıymetli hazinenin kaybedilmesi demektir.

Mevlânâ Hazretleri, nefsâniyetin esiri olup rûhânî tefekkürden uzak yaşayanların gaflet ve ahmaklığını şu teşbih ile îzah eder:

“Bir öküz, Bağdat’a gelir ve şehri bir baştan öbür başa kadar dolaşır. (Pek çok medeniyete ev sahipliği yapan, ortasından şırıl şırıl akan Dicle Nehri’yle ilâhî sanatın müstesnâ bir sergisi olan) Bağdat şehrinde, hoşlanılacak nîmetler olarak yalnızca (çöpe atılmış) kavun ve karpuz kabuklarını görür… Zaten öküzle eşeğin seyrine lâyık olan da; ya yola dökülüp saçılan samandır, yahut yol kenarlarında biten çayır-çimendir!”

Cenâb-ı Hakk’ın “el-Bârî” ve “el-Musavvir” esmâsının tecellîlerinden ibaret olan kâinattaki kudret nakışları, âdeta sessiz ve sözsüz ilâhî şiirlerdir. Bu şiirleri okuyabilmek, kalplerdeki duyuşların derinliği nisbetinde mümkündür.

ALLAH'IN NİMETLERİNİ KALBEN SEYREDEBİLMEK

Ârif bir zât ne güzel söyler:

“Bu cihan, akıl sahipleri için seyr-i bedâyî (ilâhî kudret nakışlarını kalben seyredebilmek), ahmaklar içinse yemek ile şehvettir.”

Velhâsıl bu cihan dershânesinde alık ve abus bir çehreyle dolaşmak; güllerin, sümbüllerin, bülbüllerin, rüzgârların, derelerin ve dağların hâl lisânından bir şey anlamamak, kalbin vîrâneye dönmesidir. Bu ise insana bahşedilmiş olan en kıymetli hazinenin kaybedilmesi demektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 391