İnsan Dine Neden İhtiyaç Duyar?

Akaid

İnsan için bir dine inanmak neden ihtiyaçtır? Dine neden ihtiyaç duyarız? İşte dine olan ihtiyaç...

Din duygusu insanda doğuştan vardır. Din, cihanşümül bir vâkıâdır. Tarihin bütün devirlerinde, bütün toplumlarda doğru veya yanlış bir din inancına rastlanmıştır. Allah Teâlâ, Rûm Sûresi’nde şöyle buyurur:

(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine yani, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise o fıtrata çevir! Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm, 30/30)

İNSANIN FITRATINDAKİ İNANMA İHTİYACI

Bu âyet, Allah Teâlâ’nın insanları yaratırken din duygusuyla yarattığını bildirmektedir.

“Her doğan fıtrat üzere (din duygusuyla) doğar. Fakat onu, anne-babası Yahudi ise Yahudi, Hıristiyan ise Hıristiyan, Mecûsî iseler Mecûsî yaparlar.”[1]

Bu hadis-i şerif de aynı şekilde insanların doğarken fıtrat üzere doğduklarını bildirmektedir ki bunun anlamı insan doğarken kâfir, inançsız, müşrik ve ateist doğmaz. Tek Allah’a inanmaya yetenekli olarak doğar. Ancak insanın inancını anne-babası, hocası ve çevresi şekillendirir, demektir. İnsanlara dıştan menfî tesirler yapılmasa, insanlar Allah’a inanabilirler, dindar olabilirler.

DİNE NEDEN İHTİYAÇ DUYARIZ?

Din, fert ve toplum açısından zorunlu bir ihtiyaçtır. Din duygusu doğuştan olduğuna göre insan ruhunun huzura kavuşması için bu duygunun tatmin edilmesi gerekir. Din ve inançtan başka hiç bir şey insanın gönlündeki mânevî boşluğu dolduramaz. İnsan beden ve ruhtan meydana geldiği için insanın nasıl bedensel ihtiyaçları varsa, ruhsal ihtiyaçları da vardır. Ruhun en mühim ihtiyacı ve gıdası ise dindir, inançtır, ibâdettir.

Hak dinin emirleri ve yasakları insanların faydasınadır, lehinedir. Bu bakımdan dinin prensiplerinin uygulanması toplum düzeni açısından da son derece mühimdir. Din insana, iyi olmayı emreder. Hayırlı işler yapmaya teşvik eder. Adâletle hareket etmesini emreder. Herkese el ve dille zarar verilmemesini, aksine yararlı olunmasını emreder. Kumarı, içkiyi, fuhşu, yalanı, aldatmayı, kandırmayı, hırsızlığı, gasbı vb. yasaklar. O hâlde dînî prensiplerin uygulandığı toplumlarda birlik, beraberlik, dirlik, düzen olur. Dolayısıyla insanlar huzur ve güven içinde yaşarlar.

Dinden uzaklaşan insanlardan meydana gelen toplumlarda ise ahlâktan, edepten, faziletten, iyilikten, yardımlaşmaktan bahsetmek mümkün değildir.

[1] Buhârî, Cenâiz, 80; Tefsir, 30; Müslim, Kader, 22-23; Ebû Dâvûd, Sünnet, 17; Tirmizî, Kader, 5.

Kaynak: Prof Dr. Mehmet Bulut, Delilleriyle İslam Akaidi, Erkam Yayınları