İdareciler Nasıl Yaşamalıdır?
İdareciler, Allah rızâsı ve topluma hizmet gayesiyle görevlerini yerine getirirken, emânetin bilincinde olarak geçici olduklarını unutmamalıdırlar. Bu durumda idareciler/yöneticiler nasıl bir hayat yaşamalıdır ve nasıl bir şahsiyet sergilemelidirler?
Allah rızâsını tahsil ve topluma hizmet kastı ile maddî veya mânevî bir sahada idârî makamlara gelenler, o makamların bir emânet olduğunu, orada muvakkaten, yani belirli bir süre için bulunduklarını benimsemeli ve o makâma, ebedî kalacakmış gibi bağlanmaktan sakınmalıdırlar. Nitekim bu hakîkati ifâde eden, “Mahkeme kadıya mülk olmaz.” darb-ı meseli meşhurdur.
İDARECİLER NASIL YAŞAMALIDIR?
Emâneti üstlenenlerin, onun hakkına lâyıkıyla riâyet edebilmeleri için Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’nin ölçüleri dâhilinde bir takvâ hayatı yaşamaları îcâb eder.
Kitlelerin önünde olan kimseler, her türlü hareket ve faâliyetlerinin, -tâbiri câizse- ilâhî bir kamera karşısında bulunduğu hissi içinde, gerçek bir Müslüman şahsiyeti sergilemelidirler.
Olgun bir idareci, bir yandan vazifesini lâyıkıyla îfâ etmeye çalışırken bir yandan da; “Gökte ve yerde hiçbir şey kendisine gizli olmayan” (Âl-i İmrân, 5), “…Kuluna şah damarından daha yakın olan” (Kāf, 16) Rabbinin murâkabesi altında, dâimâ ihsân kıvâmında bir hayat yaşamalıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları