İçine Sevgi Katılan 'aş'

HAYATIMIZ

Hangi yemek yenilmez?

Hızır -aleyhisselâm-, Hak dostlarından Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretlerini ziyâretleri esnâsında kendisine ikrâm edilen yemeği yemez ve sofradan kendisini geriye çeker. Hazret, hayret içinde:

“−Bunlar helâl lokmalardır. Niçin yemiyorsunuz?” dediğinde ise Hızır -aleyhisselâm- şu ibretli mukābelede bulunur:

“−Evet, helâl lokmalardır; lâkin pişiren, öfke ve gafletle pişirmiştir.”

HANGİ YEMEK YENİLMEZ?

Rivâyet edilir ki, bir zamanlar Şâh-ı Nakşibend Hazretleri “Gadîvet” denilen bir yere gitmişti. Orada bulunan talebelerinden biri, onlara yemek getirdi. Şâh-ı Nakşibend Hazretleri buyurdu ki:

“Bu hamuru yoğuran ve yemekleri pişiren kimse, işin başlangıcından nihâyetine kadar gadap hâlinde idi. Bundan dolayı biz ondan hiçbir şey yiyemeyiz. Zira böyle yapılan yemeklerde hiçbir hayır ve bereket yoktur. Belki de şeytan, yemek yaparken hep onunla bulunmuştur. Bizler böyle bir yemeği nasıl yiyebiliriz?” Başka bir zaman da Bahâeddin Nakşibend Hazretleri, bu hususla ilgili olarak talebelerini şu sözlerle irşâd etmiştir:

“Yenilecek bir gıdâ, her ne olursa olsun gaflet içinde, gazapla veya nefretle hazırlansa, onda hayır ve bereket yoktur. Zira ona nefs ve şeytan karışmıştır. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsenin kalbinde ilâhî sır ve hikmetlere karşı duygusuzluk ve hantallık meydana gelir.

Gaflete dalmadan hazırlanan ve Allah Teâlâ’yı düşünerek yenen helâl yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamayışları; yemede ve içmede bu hususa dikkat etmediklerindendir. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû ve hudû hâlinde bulunup zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek; helâl lokmayı, Allah Teâlâ’yı hatırlayarak hazırlayıp yine Oʼnun huzûrundaymış gibi yemeye bağlıdır. Vücûduna haram lokma karışmış bir kimse, namazdan tat duymaz.”

Bilhassa günümüzdeki çarpık pazarlama anlayışlarından birinin neticesi olarak, çarşı ve dükkânlarda herkesin görebileceği camekânlar önünde hazırlanıp vitrine edilen ve bu sebeple de kaç mahrumun göz hakkının bulunduğu dahî bilinemeyen yiyecekleri tüketmenin, kişinin mânevî yapısına ne derece zarar verebileceğini de bir düşünmek gerekir.

TERAKKÎNİN BAŞLANGICI

Velhâsıl Cenâb-ı Hak, yaptığımız hizmetlerin güzel olmasını arzu eylediği kadar, onları nasıl bir kalbî keyfiyet içinde ve ne derece takvâ ölçülerine riâyet ederek icrâ ettiğimize de bakar. Bu sebeple bir mü’minin gönül dünyasını, aldığı gıdâ ile mânen inkişâf ettirmeye ihtiyacı vardır. Bunun yegâne vasıtası da Allah ve Rasûlü’ne duyulan muhabbettir. Zira hizmette muhabbet, terakkînin başlangıcıdır. Ve kalp, Allah ve Rasûlü’nün muhabbeti ile dolu olduğu nisbette, hayatın her safhası Cenâb-ı Hakk’ın râzı olduğu güzelliklerle müzeyyen hâle gelir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları