Hz. Yusuf'un (as) Serüven İçinde Geçen Hayatı

TARİHİMİZ

Mühim olan, zâhirî ve fânî güzellik değil, kalb ve ahlâk güzelliğidir.

ALLAH SİZİN KALBLERİNİZE BAKAR

Bu husus, hadîs-i şerîfte şöyle beyân buyrulur:

“Allâh Teâlâ sizin bedenlerinize ve sûretlerinize değil, kalblerinize nazar eder.” (Müslim, Birr, 33; İbni Mâce, Zühd, 9)

Nitekim Hacer vâlidemiz, Firavun tarafından Sâre vâlidemize câriye olarak verilmişti. Hacer vâlidemizden İsmâîl -aleyhisselâm-, onun silsilesinden de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz dünyâyı teşrîf buyurmuşlardır.

Beden yapısının fazla bir kıymeti yoktur. O, rûhun kılıfı mesâbesindedir. İnsan, rûhî yapısıyla izzet ve şeref kazanır, veyahut da zelîl olur. Yâni bir insanın temiz bir kalbi ve güzel amelleri varsa Allâh indinde makbûldür. Yoksa onun güzel sûreti yahud birçok malı olmuş veya olmamış önemli değildir.

HEVA VE HEVESİNİ İLAH EDİNENLERİN AKIBETİ

İnsanın bedeni köle olunca, nasıl düşük fiyatlarla satılıyor! Ya rûh ve kalbini, şehevî ve nefsânî arzularının kölesi hâline getirenler, acaba nasıl bir âkıbete dûçâr olacaklardır? Dolayısıyla mü’min, kıymet ve izzetini bilmeli, hiçbir zaman nefsine köle olmamalıdır. Nitekim Cenâb-ı Hak buyurur:

 “Hevâ ve hevesini (nefsânî arzularını) ilâh edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona Sen mi vekil olacaksın? (Yâni vekil olup da onu kurtaramazsın!) (el-Furkân, 43)

Âyet-i kerîmede buyrulur:

 “Mısır’da Yûsuf’u satın alan vezir, hanımına: «Ona güzel bak! Belki bize faydası dokunur, yahut onu evlâd ediniriz!» dedi. Böylece Yûsuf’un o ülkede yerini sağlamlaştırdık, ona imkân verdik ve bu cümleden olarak, ona rüyâların tâbirini öğrettik. Allâh Teâlâ irâdesini yerine getirmekte her zaman mutlak gâliptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yûsuf, 21)

Tefsîrlerde beyân edildiğine göre, Yûsuf -aleyhisselâm-’ı satın alan esîr tâciri, daha sonra O’nu Mısır’ın mâliye bakanına sattı. Çünkü mâliye bakanı, Hazret-i Yûsuf’un zekâ ve kâbiliyetini sezmiş, bu yüzden ileride kendisinden devlet işlerinde istifâde edebileceğini düşünmüştü. Ayrıca kendi çocukları olmadığı için O’nu evlâd edinmeyi de arzu etmişti.

MISIR AZİZİ EN PAHALI FİYATA SATIN ALDI

Azîz’in Yûsuf’u satın aldığı ifâdesi, O’nun kıymetsiz bir fiyata satıldıktan sonra yüksek bir pahâya da satıldığına işâret etmektedir. Nitekim Yûsuf’u ilk satın alan adam, O’nu süsleyip satılığa çıkardığında müzâyede (açık artırma) üç gün sürmüştü. Sonunda Yûsuf’u, ağırlığınca misk, ağırlığınca inci, ağırlığınca altın, ağırlığınca gümüş ve ağırlığınca ipek karşılığında Mısır azîzi satın almıştı.

Bazı rivâyetlerde Allâh Teâlâ’nın şöyle buyurduğu bildirilir:

“Ey Âdemoğlu! Sen bir şey murâd edersin, Ben de murâd ederim. Ve ancak Ben’im murâd ettiğim tahakkuk eder. Eğer sen, Ben’im murâdıma teslîm olursan, senin murâdını sana veririm. Eğer murâdım husûsunda Ben’imle münâzaa edersen, senin murâdını alt-üst ederim. Sonra yine Ben’im murâdım tahakkuk etmiş olur...”

EN FAZİLETLİ AMEL

Kur’ân-ı Kerîm’de Allâh Teâlâ ilmi medhetmiş, cehâleti de kötülemiştir.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e sordular:

“–Yâ Rasûlallâh! Amellerin hangisi daha fazîletlidir?”

O da:

“–Allâh’ı bilmek!” diye buyurdular.

“–Hangi amel mertebeyi artırır?” diye soruldu.

Yine:

“–Allâh’ı bilmek!” diye buyurdular.

Bunun üzerine:

“–Yâ Rasûlallâh! Biz amelden soruyoruz. Siz ilimden cevap veriyorsunuz!” dediklerinde Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Mârifetullâh ile yapılan az amel fayda verir. Fakat cehâletle yapılan çok amel fayda sağlamaz!” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, IV, 688) buyurdular.

Büyükler derler ki, ilimde kemâle ermek, amelde kemâle ermekten daha fazîletlidir. Fakat ilimde bir kusur işlemek de, amelde bir kusur işlemekten daha tehlikelidir. Zîrâ amelin ilk şartı, temiz bir akîdedir.

Bu sebeple peygamberler, Cenâb-ı Hakk’a ilimlerini ziyâdeleştirmesi için duâ etmişlerdir. Âdem -aleyhisselâm- meleklerin hürmet ve secdelerine, kendisine tâlim edilen isimler sâyesinde; Süleyman -aleyhisselâm- o büyük saltanatına, kendisine verilen ince anlayış ve idârî dehâsı ile; Yûsuf -aleyhisselâm- da sıkıntı ve zindanlardan kurtuluş ve saltanata, tâbir ilmini bilmesi vesîlesiyle nâil olmuştur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları