Hz. Yusuf'un (a.s.) Kıssası

İHSAN

Peygamber Efendimiz: “Emriniz altındakilere Yusuf sûresini öğretiniz. Çünkü herhangi bir Müslüman onu yazıp ehline ve kendi kölesine öğretirse, Allah Teâlâ onun sekerât-ı mevtini kolaylaştırır, hiçbir Müslüman’a haset etmemeye güç verir.” buyuruyor.

Sâmi Efendi Hazretleri Yûsuf aleyhisselâm adlı kıymetli eserine, okumayı ve okutmayı teşvik eden bu rivayetle başlıyor. Çünkü bu mübarek sûrede firkat ve vuslat, hapis ve halâs, firar ve taltif, kölelik ve bilinmezlikle ikbâl gibi bir insanın başına gelebilecek pek çok zorluk ve kolaylık var. Ve Yûsuf (a.s.) bütün bunları Allah’tan geldiği bilinciyle sabır ve teslimiyetle karşılamış, her defasında sadakati, iffeti, ihsânı tercih etmiştir. Bu sebeple Yûsuf sûresinde Allah’a halife olmanın sırları mündemiçtir.” denilmiştir.

Biz burada, zindandaki iki gencin sorularıyla Yûsuf (a.s.)’ın cevabı üzerinde durmak istiyoruz. Âyetlerde şöyle buyruluyor: “Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki: Ben (rüyada) şarap sıktığımı gördüm. Diğeri de: Ben de başımın üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bunun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz, dedi.

(Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah’a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir.” (12/36-37)

Burada, zindandaki gençlerin “Biz seni güzel davrananlardan görüyoruz “ demeleri öncelikle dikkat çekiyor. Demek ki, sorular yapıcı bir üslupla sorulmalı; cevap verecek zâtın husûsiyetleri samimiyetle ifade edilmelidir.

RÜYA YORUMLAYAN PEYGAMBER

Cevaba gelince; Yûsuf (a.s.) zindan arkadaşlarının rüyâlarını tâbir etmeden önce, kendisinin hak dîn üzere bulunduğunu ve sahip olduğu rüya tabiri ilminin, Cenâb-ı Hak tarafından bahşedildiğini söylemiş; acziyetini ifade ederek onların dikkatlerini Cenâb-ı Hakk’a çevirmiştir. Sonra onları tevhîde hazırlayarak hak dîni kendilerine tebliğ etmeyi arzu etmiştir. Tevhidi anlatırken de onlar için fiilî kıstas olur düşüncesiyle öncelikle kendi hayatından bir misal vermiştir. Kendisinin, Allah’a ve âhiret gününe inanmayan putperest Mısırlıların dinlerine asla iltifat etmediğini, bundan şuurlu bir şekilde yüz çevirdiğini söylemiştir. Böylece, zindan arkadaşlarının mevcut hallerinin doğru olmadığını ihsas etmiş; onları “Mevcut halimiz doğru değilse ne yapmalıyız?” sorusu üzerinde düşünmeye sevk etmiştir.” Bundan sonra hem kendi kimliğini açıklamak ve hem de uyulacak doğru yolu göstermek üzere şöyle demiştir: “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dînine uydum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz…

Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı? Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru dîn budur…

Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyalarınıza gelince), biriniz (daha önce olduğu gibi) efendisine şarap içirecek; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından (beynini) yiyecekler. Yorumunu sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir.” (12/38-41)

HZ. YUSUF'UN ZİKREDİLEN DAVRANIŞI

Görüldüğü üzere Yûsuf (a.s.), zindandaki gençleri öncelikle vereceği mesaja hazırlamayı tercih etmiş, gördükleri rüyanın yorumunu bundan sonra haber vermiştir. Bu mübarek âyetler özelde Yûsuf (a.s.)’ın tebliğ üslubunu bildirmekte, genelde nebevî yolda yürüyerek İslâm’ın değerlerini istikbale taşıyacak tebliğ erlerine yol göstermektedir. Soru sormanın nezaketiyle, faydalı olacak cevabın sınırlarını işaret etmektedir. Yüce Kitab’da bundan başka âyetlere baktığımızda, soru ve cevaba dair “efradını camii, ağyarını mani” bir çerçeve çizildiğini görüyoruz; muhtelif âyetlerde soruların nasıl sorulması gerektiği bildirdiği gibi, nasıl sorulmayacağı da öğretilmektedir.1 Buna göre önemli sorular, öğrenmek veya bilinmesini sağlamak niyetiyle konusunda bilgili ve yetkili olan güvenilir kişilere sorulmalıdır. Cevap da soru sahibinin zihnini doyuracak, gönlünü mutmain kılacak zenginlikte olmalı; muhatabı hayra ve hakka teşvik edecek ifadelere öncelik verilmelidir. Böylelikle insanî ilişkilerin anahtarı durumundaki soru ve cevap unsuru, yerli yerince değerlendirilmiş olacaktır.

Yusuf (a.s.)’ın âyetlerde zikredilen davranışı bizler için önemli bir örnektir. Buna göre mü’minler en zor şartlarda bile her türlü iyilik ve güzelliği emir ya da tavsiye etmeli; her türlü kötülüğü engellemek için yetkisi ve imkânları dâhilinde çalışmalıdır. Bunu yaparken kolayca hatırda kalacak misaller vermek, gerekirse bizzat tecrübe ettiği hâdiselere değinmek yerinde olacaktır.

Anlamak ve yaşamak için yapılan her okumada, âyetler önümüze yeni ufuklar açıyor.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 357