Hz Peygambere Rüyasında Vahyedilen Beş Şey

Allah`a İman

Günümüzde insanlığın, en çok dûçâr olduğu nefsânî zaaf ve ihtiraslardan kurtulup, fert ve toplumun huzur ve saâdete erebilmesi için bilhassa riâyet edilmesi gereken ahlâkî düsturları birkaç misalle istifadenize sunuyoruz.

Rivâyete göre, Cenâb-ı Hak, peygamberlerden birine rüyâsında şöyle vahyetmiştir: “‒Sabah olduğunda ilk karşılaştığın şeyi ye, –İkinci karşılaştığın şeyi gizle, –Üçüncüyü kabul et, isteğini reddetme, –Dördüncüyü boş çevirme, arzusunu yerine getir, –Beşinciden de kaç, aslâ onun yanında durma!”

1- RABBİNE GÜVEN!

Sabahleyin o peygamberin karşısına ilk çıkan şey, simsiyah ve kocaman bir dağ oldu. Peygamber, durdu, şaşırdı ve hayretler içerisinde: “Rabbim bana, karşıma ilk çıkan şeyi yememi emretmişti, acaba bunu mu yiyeceğim?! Fakat ben, bu hâlimle şu koskoca dağı nasıl yiyebilirim!” dedi. Sonra da kendi kendine: “Rabbim gücümün yetmeyeceği şeyi emretmez.” diye düşünerek büyük bir hayret ve dehşet içerisinde dağa doğru yürümeye başladı. Dağa doğru yürüdükçe dağ küçülüyordu. Tâ ki, yanına varınca iyice ufaldı ve bir lokma hâline geldi. Peygamber de onu yuttu. O lokma, kendisine baldan daha tatlı geldi. Peygambere denildi ki: “‒İlk karşılaşıp yediğin bu şey, gadaptır. O ilkin dağ gibi olur. Eğer sabredilip yutulabilirse sonunda baldan tatlı hâle gelir.”

2- EMREDİLENİ YAP!

Allah Teâlâ’ya hamd ederek yoluna devam eden peygamberin önüne, bu defâ içinde hazine olan altından bir tas çıktı: “Rabbim, bana bunu gömmemi emretmişti.” diyen peygamber, hemen bir kuyu kazıp o hazineyi iyice derine gömerek yoluna devam etti. Geriye dönüp baktığında, hazine yerin üstüne çıkmıştı. İkinci, üçüncü defa gömdü, ama hazine her defasında yerin üstüne çıkıyordu. Bunun üzerine kendi kendine: “Ben, bana emredilen şeyi yaptım.” diyerek yoluna devam etti. Daha sonra kendisine bu hazinenin, sâlih ameller olduğu haber verildi. Zira sâlih ameller, riyâdan korunmak için her ne kadar sahibi tarafından saklanırsa da, dâimâ ortaya çıkar.

3-4- İSTEĞİ REDDETME, BOŞ ÇEVİRME!

Üçüncü olarak peygamberin karşısına bir serçe kuşu çıktı. Arkasından gelen bir şahin de onu yakalamak ve yutmak istiyordu. Kuş, can havliyle: “‒Ey Allâh’ın peygamberi, bana yardım et. Beni şahinin şerrinden koru!” dedi. Peygamber de onu merhamet ve şefkatle kabul edip elbisesinin içine sakladı. Arkasından gelen şahin: “‒Ey Allâh’ın peygamberi, ben açım, sabahtan beri o avın peşindeyim, rızkımı ver, rızkıma mânî olma, beni boş çevirme!” dedi. Peygamber kendi kendine; “Üçüncüyü kabul edip isteğini reddetmemek, dördüncüyü de boş çevirmeyip arzusunu yerine getirmekle emrolundum.” diyerek çaresizlik içinde düşünmeye başladı. Zira iki emre de itaat etmek zorunda idi. Yani hem serçeyi muhafaza edecek hem de şahinin rızkına mânî olmayacaktı. Tek çareyi, kendinden ferâgat etmekte buldu. Baldırından bir parça et koparıp şahine verdi. Eti alan şahin gitti. Serçe de kurtulmuş oldu. Daha sonra bunun hikmeti de peygambere şöyle bildirildi: “Sana sığınan kuş, bir kimseye güvenerek ona emânet bırakan kişiyi; şahin ise, ihtiyacını arz eden bir muhtâcı reddetmemek, hattâ kendin o şeye muhtaç olsan bile onu isteyene vermek gerektiğini temsil etmektedir.”

5- GIYBETTEN KAÇIN!

Yürümeye devam eden peygamberin karşısına beşinci olarak, kokuşmuş bir cîfe çıktı. Ondan tiksindi, iğrendi ve hemen kaçarak oradan uzaklaştı. Cenâb-ı Hak, peygamberine daha sonra, gördüğünde tiksinerek kaçtığı şeyin gıybet olduğunu, insanların gıybetini yapanlardan da şiddetle kaçması gerektiğini bildirdi. Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları