Hz. Adem İle Havva (a.s.) Nasıl Affedildi?

İMAN

Şeytanın iğvâsıyla Cenâb-ı Hakk’ın emrine muhâlefet eden Âdem -aleyhisselâm- ile Havvâ vâlidemiz, cennetten çıkarılıp dünyâya gönderildiler.

HAZRET-İ ÂDEM VE HAZRET-İ HAVVÂ'NIN İNDİRİLDİĞİ YERLER

Hazret-i Âdem, melekler tarafından Hindistan’ın güneyindeki Seylan Adası’na, Havvâ vâlidemiz ise, Kızıldeniz kenarındaki Cidde şehrinin bulunduğu yere indirilmişti. Bu yüzden uzun bir müddet birbirlerinden ayrı kaldılar. Âdem -aleyhisselâm- ile Havvâ vâlidemiz tevbe ve istiğfâra devâm ettiler. Lâkin bir türlü affa nâil olamıyorlardı. Nihâyet:

رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنْفُسَنَا وَإِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

“…Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımaz­san, mutlakâ ziyân edenlerden oluruz.” (el-A’râf, 23) diye duâ ettiler. Ayrıca rivâyete göre Fahr-i Kâinât Efendimiz’le tevessülde bulundular. Neticede Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in rûhâniyetine sığınarak O’nun bereketiyle ilâhî affa mazhar oldular.

HAZRET-İ ÂDEM İLE HAZRET-İ HAVVÂ'NIN AFFEDİLMESİ HÂDİSESİ

Hadîs-i şerîfte bu husus şöyle anlatılmaktadır:

“Âdem -aley­his­se­lâm- cen­net­ten çı­ka­rıl­ma­sı­na se­bep olan zel­le­yi iş­le­di­ğin­de, ha­tâ­sı­nı an­la­yıp:

«–Yâ Rab­bî! Mu­ham­med hak­kı için Sen’den be­ni ba­ğış­la­ma­nı is­ti­yo­rum.» de­di. Al­lâh Te­âlâ:

«–Ey Âdem! He­nüz ya­rat­ma­dı­ğım[1] hâl­de Mu­ham­med’i sen ne­re­den bil­din?» bu­yur­du.

Âdem -aley­his­se­lâm-:

«–Yâ Rab­bî! Sen be­ni ya­ra­tıp ba­na rû­hun­dan üf­le­di­ğin­de ba­şı­mı kal­dır­dım, ar­şın sü­tun­la­rı üze­rin­de “Lâ ilâ­he il­lâl­lâh, Mu­ham­me­dü’r-Ra­sû­lul­lâh” cüm­le­si­nin ya­zı­lı ol­du­ğu­nu gör­düm. Bil­dim ki Sen, zâ­tı­nın is­mi­ne an­cak ya­ra­tıl­mış­la­rın en se­vim­li­si­ni izâ­fe eder­sin!» de­di.

Bu­nun üze­ri­ne Al­lâh Te­âlâ:

«–Doğ­ru söy­le­din ey Âdem! Ha­kî­ka­ten O, Ben’im için mah­lû­kâ­tın en sevimlisidir. O’nun hak­kı için Ba­na duâ et. (Mâ­dem ki duâ et­tin,) Ben de se­ni ba­ğış­la­dım. Şâ­yet Mu­ham­med ol­ma­say­dı se­ni ya­rat­maz­dım!» bu­yur­du.” (Hâ­kim, Müs­ted­rek, II, 672)

HAZRET-İ ÂDEM İLE HAZRET-İ HAVVÂ'NIN BULUŞTUĞU YER

Âdem -aleyhisselâm-, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ind-i ilâhîdeki şeref ve îtibârını hatırlayarak, nihâyet Cenâb-ı Hak’tan, O’nun yüzüsuyu hürmetine affını taleb edince, bu taleb kabûl edilmiş ve Allâh Teâlâ, kendisine Mekke istikâmetinde yol göstermek üzere bir meleği memur kılmıştır. Bu duâ bereketiyle Cidde’de yaşamakta olan Havvâ vâlidemiz de diğer bir melek rehberliğinde Âdem -aleyhisselâm-’a doğru yola çıkarılmış ve Zilhicce’nin dokuzunda Arefe günü ikindi vakti Arafat’ta buluşmuşlar, gözyaşları içinde tekrar Rablerine istiğfâr etmişlerdir.

Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havvâ’nın birbirlerine olan muhabbet ve meclûbi­yetleri, Havvâ’nın farklı bir cinsten değil, Hazret-i Âdem’den yaratılmış olmasından kaynaklanmaktadır.

İhsân ve keremi sonsuz olan Cenâb-ı Hak, onların duâlarını kabûl ettiği gibi, onların neslinden olup kıyâmete kadar her sene aynı gün ve saatte oraya gelip af talep edenleri de bağışlama lutfunda bu­lunmuştur. Hacıların arefe günü Arafat’a çıkıp istiğfâr etmelerinin hikmeti, işte budur.

Dipnot:  [1] Ezel­de yal­nız ken­di­si var olan Ce­nâb-ı Hak, in­san­lar ve cin­le­rin id­râk­le­ri se­vi­ye­sin­de bi­lin­me­yi mu­râd et­ti­ğin­den mâ­si­vâ­yı, yâ­ni ken­di­sin­den gay­rı olan her şe­yi ya­rat­mış­tır. Bu ya­ra­tış­ta ilk olan “Nûr-i Mu­ham­me­dî”dir. Bu se­bep­le­dir ki Al­lâh Ra­sû­lü -sallâllâhu aley­hi ve sel­lem-: “Âdem rûh ile ce­sed ara­sın­da iken ben ne­bî idim.” (Tir­mi­zî, Me­nâ­kıb, 1) bu­yur­muş­tur. Bu­na gö­re Pey­gam­ber -aley­his­sa­lâ­tü ves­se­lâm-’ın cev­he­ri de­mek olan Nûr-i Mu­ham­medî’nin ya­ra­tı­lış­ta ilk ol­ma­sı­na mu­kâ­bil, be­de­ne bü­rün­dü­rü­lüp ba’s olun­ma­sı (gön­de­ril­me­si) en­bi­yâ sil­si­lesin­de en son­dur. Yu­ka­rı­da­ki ifâdede Nûr-i Mu­ham­medî de­ğil, be­şer sıfatı ile ba’s olunan “Zât-ı Muhammedî” kastedilmektedir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları