Her Şeyin Cevabı Bu Kitapta!

KUR’ÂNIMIZ

 Vaktiyle Abbasi sarayında dinine bağlı olarak yaşayan Hıristiyan bir doktorun Müslümanlığı nasıl kabul ettiğini anlatan hikâyeyi istifadenize sunuyoruz.

Rivâyet edilir ki, Halîfe Hârun Reşid’in bir doktoru vardı. Bu doktor Hıristiyandı. Güzel yüzlü, çalışkan, edepli ve kralların huzuruna çıkabilecek bütün güzel huyları şahsında toplayan bir gençti.

Hârun Reşid, bu güzel huylu insanın İslâm’a kazandırılmasını çok arzu ediyordu. Fakat o, Müslüman olmaktan imtina ediyor çekiniyordu. Halife ona, bir takım ümitler veriyor, o ise, Müslüman olmaya bir türlü yanaşmıyordu.

Bir gün ona:

“-Niçin Müslüman olmuyorsun?” diye sordu.

Doktor:

“-Sizin kitâbınız da benim inancımın doğruluğunu teyid etmektedir” diye cevap verdi.

Bunun üzerine halife:

“-Bahsettiğin âyet hangisidir?” diye sordu.

Doktor:

“O (İsâ) Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur.” diyerek bununla Hz. Îsâ’nın Allah’ın bir cüz’ü olduğunu kastetti.

Bu durum Hârun Reşid’in gönlüne sıkıntı verdi. Ulemâyı topladı ve hadiseyi anlattı. Buna bir cevap verilmeli dedi. Fakat içlerinden şüphesini giderecek, kalbini mutmain kılacak biri çıkmadı.

İSLÂM'LA ŞEREFLENDİREN ÂYET

Nihâyet Halîfe’ye, Horasan’dan bir grup hacının geldiği ve içlerinde Ali b. Hüseyin el-Vâkidî adında Merv’li bir âlimin bulunduğu haberi geldi. Onun Kur’an ilimlerinde imam olduğu söylendi. Halîfe, onu huzûruna çağırarak doktorla bir araya getirdi. Doktor ona da aynı soruyu sordu.

O da hemen cevap veremedi ve halifeden mühlet isteyerek şöyle dedi:

“-Ey mü’minlerin emiri, Allah ezelî bilgisi ile bizim burada toplanacağımızı ve senin meclisinde bana böyle bir soru sorulacağını muhakkak bilmektedir. Allah’ın kitâbında bunun cevabı mutlaka vardır. Fakat şu anda aklıma gelmiyor. Vallahi bu sorunun cevabını buluncaya kadar hiçbir şey yemeyeceğim ve içmeyeceğim” dedi.

Daha sonra bir odaya girdi, kapıyı kapattı ve Kur’an okumaya başladı. Nihayet bir yere gelmişti ki, orada düşünmeye başladı.

Rabbimiz bu ayetinde şöyle buyuruyordu:

“Göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size boyun eğdirdi. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Câsiye, 45/13)

Bu âyeti hem okuyor hem de heyecanından kendini tutamıyordu.

Odanın içerisinden sesi çıktığı kadar:

“-Kapıyı açın, cevabı buldum.” diye bağırdı.

Bunun üzerine kapıyı açtılar. Hıristiyan doktoru çağırın dedi ve kendisi Halifenin huzuruna çıktı. Hıristiyan doktor Harun Reşid’in huzûruna gelince bu âyeti okudu.

“Eğer senin iddia ettiğin gibi âyette “O’ndan bir ruhtur” buyurulması, Hz. Îsâ’nın Allah’ın bir cüz’ü olmasını gerektirseydi, şimdi benim okuduğum âyete göre yerde ve göklerde bulunan bütün varlıkların Allah’ın birer cüz’ü olmaları îcab ederdi” dedi.

Bu açıklamadan sonra Hıristiyan doktor cevap veremedi ve İslâm’ı kabûl etti. Hârun Reşid, buna çok sevindi. Ali b. Hüseyin el-Vâkidî’ye hediye ve ikramlarda bulundu. El-Vâkidî, Merv’e dönünce “Kitâbü’n-Nezâir fi’l-Kur’an” adında eşsiz bir eser tasnif etti.

İslâm’ı tebliğ her Müslümanın üzerine bir vazifedir. Bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiş gibi sayılmıştır. Bu kadar kıymetli bir vazife ahir zaman ümmetine verilmiş en büyük şereflerdendir. Dolayısıyla ömür sermayemizi zenginleştirmenin yolu salih amellerden geçmektedir.

Allah yolunda kardeşlerimizi çoğaltmaktan geçmektedir. Her mümin bu konuda çok hassas olmalı. Çevresiyle ilgilenerek insanlığın kurtuluşu için çalışmalı. Rabbimiz cümlemizin gayretini artırsın. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 300, Şubat 2011