Her İnsanın İsteyeceği Ölme Şekli

Vefatı

Her ârif ve âşık gönül, Hakk’ın kendilerine emânet ettiği hayâtı dâimâ sırât-ı müstakim üzere bir kulluk ve ibâdet ile tezyîn ederek Rabbine bir kulluk bedeli olan “kalb-i selîm” götürmenin gayreti içinde olmuşlardır.

Şüphesiz ki Hazret-i Mevlânâ, Yûnus Emre, Aziz Mahmud Hüdâyî gibi nice Hak dostu gönül erbâbının dünyadaki huzûrlu hayâtı, kabir âlemlerinde de devâm etmektedir. Aşağıdaki şu mısrâlar, âdeta böyle bir huzuru terennüm etmektedir:

Ölüm âsûde bahâr ülkesidir bir rinde,

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter...

Ve serin selviler altında yatan kabrinde,

Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter...

Yahya Kemâl

Ölümü bu güzellikte karşılayabilmek için benlik ve ihtiraslardan kurtularak ilâhî emirler doğrultusunda bir hayat yaşamak ve son nefese hazırlıklı olmak gerekir. Rabbimiz âyet-i kerîmede şöyle buyuruyor:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ “Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et!” (el-Hicr, 99)

İşte bütün Hak dostlarının hayatlarını hulâsa eden düstur!..

REFİK-I ÂLÂ NEDİR?

Her ârif ve âşık gönül, Hakk’ın kendilerine emânet ettiği hayâtı dâimâ sırât-ı müstakim üzere bir kulluk ve ibâdet ile tezyîn ederek Rabbine bir kulluk bedeli olan “kalb-i selîm” götürmenin gayreti içinde olmuşlardır. Yâni Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in son nefeste: “Refîk-ı âlâ, refîk-ı âlâ / en yüce dosta, en yüce dosta...” diye terennüm ettiği kulluk tezâhürünün, onun izinden giden âriflerde de tecellîsi devâm edegelmiştir.

Nitekim bu Hak dostlarından, bütün ömrünü Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sünneti üzere yaşamaya gayret etmiş olan Sâmî Efendi -kuddise sirruh-’un son nefesteki hâli de bizler için ne güzel bir nümûnedir. Sâmî Efendi ki, gönlü Peygamber aşkıyla dolu bir Hak dostu idi. Nasıl bir kimse karda gider de onun ardında izler oluşur; sonra gelen de o izler üzerine yolunu bulur; işte Sâmî Efendi de Peygamber Efendimiz’in izlerini tıpkı böyle takip ederek ömür sürmüştü. Bunun tezahürü olarak da son nefesini, hayâtı boyunca izini tâkip etme aşk ve heyecânında olduğu Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in civârında ve teheccüd ezânı okunduğu esnâda teslîm etmek nasip oldu. O son demde yanında bulunanlar lisânından çıkan lafızların sadece:

“Allâh, Allâh, Allâh!..” olduğunu işitiyorlardı.

Aslında yalnız dili değil, bütün hücreleriyle beraber cesedi de rûhu da dâimâ “Allâh” diyordu...

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları, 2013