Helal Kazancın Terbiye ve İbadete Etkisi

İş Hayatımız

Helal kazancın önemi nedir? Helal kazancın kişinin terbiye, ahlâk ve ibadetine etkisi nedir?

İnsan şahsiyetine tesir eden en mühim iki müessir vardır: Birincisi kazancı, ikincisi de beraberinde bulunduğu insanlardır.

Paranın nereden ve nasıl kazanıldığı çok mühim. Zira insanın gönül âlemi buna göre şekillenir. Harcamalar da bu şekillenişe göre gerçekleşir. Bu bakımdan, kazancımızın helâl yoldan olmasına son derece dikkat etmemiz zarurîdir. Çünkü ağızdan geçen her lokma, eğer helâl lokma ise kişiye rûhaniyet ve mânevî zindelik verir. Eğer haram veya şüpheli bir lokma ise gaflet ve hantallık verir; duyuşları kısırlaştırır; kalbe bir perde olur. Bu iki müessir, yani kazancın ve beraberinde bulunduğun insanın keyfiyeti çok mühimdir.

HELAL KAZANCIN İBADETE ETKİSİ

Süfyân-ı Sevrî (r.aleyh): “Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helâlliği nisbetindedir.” buyurmuştur. Maalesef günümüzde kapitalist zihniyet, mânevî değerleri o kadar tahrip etti ki, bâzı dindar firmalarda bile İslâm ahlâk ve şiarlarına uymayan işler tabiî hâle geldi. Hacca giden ve namaz kılan birçok kimse; «Ben daha çok hayır yapmak için daha çok kazanmalıyım!» diyerek, kabul edilemez nice yanlışlara, gözü kapalı adım atabiliyor. Yani helâl ile haram iç içe yaşanıyor.

Meselâ gayr-i ahlâkî reklâmlar, iş hayatında câzibeleriyle müşteri çekecek sekreterler, en göze çarpan hususlardan bâzıları. Dünya kazancı, âhiret kârının önüne geçmiş olduğundan nefis; “Bu işler böyle yürür!” diye mazeret üreterek işin haram tarafını göz ardı ettiriyor. Hâlbuki hiçbir yanlış adımın, doğru bir mazeret ve niyeti olamaz. Hele “Ben ileride hayır yapmak için kazanıyorum.” diyerek haram-helâl ölçülerini çiğnemek, en hayırsız bir yöneliş ve nefsin aldatmacasıdır.

Büyük sermâyelerin, sistemleri ve hattâ insanları şekillendirmesine dayanan kapitalist zihniyetin, hiçbir mânevî tarafı yoktur. Bilâkis nefsâniyeti palazlandırdığı için, mâneviyâtı zaafa uğratan bir sistemdir. Zira bu sistem, daha çok kazanmak uğruna; “Bırakınız yapsın, bırakınız geçsin!” der; altta ezilenlerin durumu, üsttekilere en ufak tesir etmez.

Bu zihniyet; sermayesini daha da büyütebilmek adına, aklı ve gönlü çelen modalarla, kampanyalarla, muhtelif propagandalarla israf ekonomisinin reklâmını yapar. Zira enerjisini, aşırı tüketimden alır. Bu sebeple evvelâ israf ekonomisine yönelik ticaretten kendimizi muhafaza etmeliyiz. Çünkü israf, konfor ve lüksün artması, toplumu perişan etmektedir. Bu yönde dengesiz harcamaları artıran kredi kartları da iktisâdî tuzaklardır, sömürmedir. İhtiyaçlar buna mâzeret olamaz.

Bu öyle bir harcatma tuzağı ki, sırf birileri kazansın diye fakirleri bile acımasızca bu tuzağın içine güle oynaya düşürmektedir. Yapılan yaldızlı ve yanıltıcı reklâmlar yüzünden nice zavallı insan, gayr-i meşrû yollara tevessül etmek durumunda kalmaktadır. Global kültür istilâsı, internetin menfi ortamları, televizyonun nefsâniyete prim veren filmleri de ruhlara zehir serperek mânevî hassâsiyetleri dumura uğratmakta, kapitalist düzenin israf değirmenine su taşımaktadır.

Kaynak: osmannuritopbaş.com