Hayber’in Ganimetleri Kime Verildi?

Siyer-i Nebî

Hayber’in ganimetleri nasıl taksim edildi? Muhacirlerin ekonomik durumu nasıl düzeldi? Sahabenin imanı ve Hayber ganimetinin pay edilmesi.

Hayber’de elde edilen ganîmetler, Hudeybiye seferine katılanlar arasında taksîm edildi. Çünkü Allâh Teâlâ Hayber ganîmetini, Hudeybiye seferine katılan müslümanlara Fetih sûresinin yirminci âyetiyle va’detmişti.[1]

Bu ganimetlerden o günlerde Habeşistan’dan dönen muhâcirlere ve Medîne’ye gelen Devs’lilere de pay verildi.

CENNETTEN BAŞKA BİR ŞEY İSTEMİYOR

Şeddâd ibn-i Hâd (r.a)’ten rivâyete göre, bedevîlerden biri Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e geldi ve ona iman edip tâbî oldu. Sonra da:

«‒Yurdumdan hicret edip Siz’inle birlikte kalacağım!» dedi.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), onu ashâbından birine teslim ederek kendisiyle meşgul olmasını istediler. Daha sonra bir savaş oldu. Nebî (s.a.v), düşmandan esirler aldılar ve bunları askerlerine taksim ettiler. O sahâbîye de hissesini ayırıp arkadaşlarına verdiler. Zîrâ o sahâbî o esnâda arkadaşlarının binek hayvanlarını otlatıyordu. Geldiğinde arkadaşları ona hissesini verirler. O da:

«‒Bu nedir?» dedi. Ashâb-ı kirâm:

«‒Nebî (s.a.v) Efendimiz’in sana ayırdıkları hissedir» dediler. O da hissesine düşen şeyi alıp Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine geldi ve: «Bu nedir?» diye sordu. Rasûlullah (s.a.v):

«‒Onu da sana ayırdım» buyurdular. O adam:

«‒Ben bunun için Sana tâbî olmadım!» dedi. Boğazını göstererek, «Lâkin ben şuramdan ok ile vurularak şehit olup cennete girmek için Sana tâbî oldum!» dedi. Rasûlullah (s.a.v):

«‒Eğer gerçekten bu sözünde Allah’a karşı sâdık isen Allah Teâlâ da seni tasdik eder, arzunu gerçekleştirir!» buyurdular.

Az bir müddet beklediler, sonra düşmanla savaşa kalktılar. O adamı işaret ettiği yerden okla vurulmuş vaziyette Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’e getirdiler. Efendimiz (s.a.v):

«‒Bu, o mu?» buyurdular. Ashâb-ı kirâm:

“‒Evet” dediler. Rasûlullah (s.a.v):

«‒Allah’a verdiği sözü tutmuş, Allah Teâlâ da onun sözünü doğru çıkarmış, muradına nâil eylemiş!» buyurdular.

Sonra Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) onu kendi cübbeleriyle kefenlediler ve ön tarafa koyarak namazını kıldılar. Namazları esnâsında yaptıkları duâlarından işitilebilenler şunlar idi:

«Allah’ım, bu Sen’in kulun! Sen’in yolunda hicret ederek yurdundan çıktı ve şehit edildi. Ben de buna şâhidim!».” (Nesâî, Cenâiz, 61/1951)

Bu rivâyet, îmânın bedevîlerin gönüllerinde bile hangi seviyeye ulaştığına kuvvetli bir şâhiddir. Hâlbuki onların hayatı câhiliye devrinde savaş, ganimet, gasb ve soygunla geçmiş, onlar buna iyice alışmışlardı. Ama şimdi, yaptığı cihâdın karşılığında cennetten başka bir şey istemiyor, helâl olan ganimeti bile almaktan çekiniyordu. O böyle ise seçkin ashâbın îmânı ne dereceye ulaşmıştır. Onlar fetihten fethe koşarken ganimet için mi hareket ediyorlardı yoksa Allah’ın dînini diğer kullarına da ulaştırmak için mi?

BEN ONU, GANİMET MALLARINDAN HAKSIZ YERE ALDIĞI BİR HIRKA İÇİNDE CEHENNEMDE GÖRDÜM

Ganimetler husûsundaki ahkâmı iyi bilmeyen iki kişi bu hususta biraz rahat davranmıştı. Onlar vesilesiyle Müslümanlar kul hakkına riâyetin ne kadar ehemmiyetli olduğunu bir daha hatırlamış oldular.

Ömer bin Hattâb (r.a) şöyle anlatır:

Hayber Gazvesi günü idi. Hz. Peygamber’in ashâbından bir grup geldi ve:

“–Falanca şehit, falanca da şehit!” dediler. Sonra bir adamın yanından geçerken:

“–Falanca kişi de şehit olmuş!” dediler. Bu defâ Efendimiz (s.a.v):

“–Hayır, ben onu, ganîmet mallarından haksız yere aldığı bir hırka içinde cehennemde gördüm” buyurdular. Sonra da:

“–Ey İbn-i Hattâb, git ve insanlara «Cennete ancak mü’minler girebilecektir» diye nidâ et!” emrini verdiler. Ben de çıktım ve:

“Cennete ancak mü’minler girebilecektir!” diye nidâ ettim. (Müslim, Îmân, 182)

Peygamber Efendimiz’in hizmetini gören Mid’am isminde zenci bir köle vardı. Onu Rifâa bin Zeyd hediye etmişti. Efendimiz’in yükünü indirdiği sırada, nereden geldiği belli olmayan bir ok isâbet edip ölümüne sebep oldu. Müslümanlar:

“–Ey Mid’am! Cennet sana mübârek olsun! Ya Rasûlallâh, hizmetçine şehîdlik mübârek olsun!” diyerek gıpta ve tahassürlerini ifâde ettiklerinde Allâh Rasûlü (s.a.v):

“–Hayır! Öyle değildir. Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki Hayber günü ganîmet malları paylaşılmadan önce aldığı bir kilim, şu anda onun üzerinde alev alev yanmaktadır!” buyurdular. Bunu işiten Müslümanlar çok korktular. Bir adam Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e bir veya iki ayakkabı bağı getirdi:

“–Yâ Rasûlallâh! Ben de ganîmet malları bölüşülmeden ayakkabılarım için bu bağları almıştım.” dedi. Allah Rasûlü (s.a.v):

Sana da cehennem ateşinden bir veya iki bağ (yâni bunlardan dolayı azap) var!” buyurdular. (Buhârî, Eymân, 33; Müslim, Îman, 183)

“SANA KÂRLARIN EN HAYIRLISINI HABER VEREYİM Mİ?”

Hayber’in fethedildiği gün, bir kimse Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e gelerek:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, bugün ben öyle bir kâr ettim ki, böylesini şu vâdi ahâlisinden hiç kimse kazanamamıştır!” dedi. Efendimiz (s.a.v):

“–Bak hele! Neler kazandın?” diye sordular. Adam:

“–Ben, (ganimetten hisseme düşen malları) durmadan alıp sattım, nihayetinde üç yüz ukıyye kâr elde ettim” dedi. Rasûlullâh (s.a.v):

“ –Sana kârların en hayırlısını haber vereyim mi?” diye sordular. Adam:

“–Nedir, ey Allâh’ın Rasûlü?” dedi. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şu cevâbı verdiler:

“–(Farz) namazdan sonra kılacağın iki rekât nâfile namazdır.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 168/2785)

MUHACİRLERİN EKONOMİK DURUMU NASIL DÜZELDİ?

Muhâcirler, Hayber ganîmetinden hisselerini aldıklarında, mâlî durumları oldukça düzeldi. Bunun üzerine Rasûlullâh (s.a.v), Ensâr’ın onlara önceden verdiği veya faydalanmak üzere emânet ettiği hurma bahçelerini ve ağaçlarını Ensâr’a iâde ettiler.[2]

Dipnotlar:

[1] Vâkıdî, II, 684. [2] İbn-i Kayyım, Zâdü’l-Meâd (I-VI), Beyrut 1995, III, 359.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları