Habil İle Kabil Kıssası

Allah`a İman

Kur’an-ı Kerim’de Habil ile Kabil kıssası nasıl anlatılmaktadır?

Âdem Aleyhisselâm ile Havvâ vâlidemiz, Allâh’ın em­riyle bugünkü Mekke şehrinin olduğu yeri vatan edindiler. Bundan dolayı Mekke şehrinin bir adı da Ümmü’l-Kurâ, yâni yerleşim bölgelerinin merkezidir. Burada in­sanlar çoğalmaya başladı. Bu kadar çabuk çoğalmanın hikmeti, Havvâ vâlidemizin bir batında birden çok çocuk dünyâya getirmesiydi. Bir batında doğan çocuklar kardeş olurlardı ve birbirleriyle nikâh­ları harâmdı. Ancak diğer bir batında doğanlarla evlenebiliyorlardı.

Hazret-i Âdem’in (a.s.) oğullarından Kâbil, aynı batında doğan kız kardeşini almak istedi. Kardeşi Hâbil ise, bunun şerîate uygun olmadığını, diğer zamanda doğan kardeşlerinden birini alması gerektiğini ihtâr etti. Kâbil, bu îkâzı dikkate almayarak kendisinin yaptığı fiilin doğru olduğunu iddiâ etti.

KURBAN ELİNDE BULUNAN MALDAN VERİLİRDİ

Bunun üzerine Hâbil, kimin doğru hareket ettiğinin anlaşılması için kardeşine, Allah’a birer kurban adamayı teklif etti.

O zamanlar kurban, herkesin mesleği îcâbı, elinde bulunan maldan verilirdi. Kurban verilen bu şeyler, bir dağ başına konur, bir müddet sonra gidip bakıldığında, gökten inen ateş tarafından yanarak ortadan kaybolan kurban, Cenâb-ı Hak tarafından kabul edilmiş olurdu.

Hâbil’in koyun sürüleri vardı. Kurban vermek için, içlerinden en semiz ve cüsseli olan bir koçu seçti. Kâbil ise, ziraatle uğraşırdı. O da, en cılız bir buğday demetini kurban olarak ayırdı.

İLK KURBAN HABİL’İN KOÇUYDU

Hâbil ile Kâbil, bir müddet sonra bıraktıkları kurbanları tedkîk için gittiler. Hâbil’in kurban ettiği koç, kabul edilmiş; Kâbil’in cılız buğday demeti ise, olduğu gibi duruyordu. Kâbil öfkelendi. Âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere kardeşi Hâbil’i katletti:

“Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise, kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden): ‘Andolsun, seni öldüreceğim!’ dedi. Diğeri de: ‘Allah ancak takvâ sâhiplerinden kabul eder.’ dedi (ve ekledi)(Mâide, 27)

“Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Mâide, 28)

“Ben (şu kötü fiilinden dolayı) istiyorum ki, sen, hem benim günahımı, hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zâlimlerin cezâsı işte budur!” (Mâide, 29)

“Nihâyet nefsi onu (Kâbil’i), kardeşini öldürmeye sevketti ve onu öldürdü; bu yüzden de kaybedenlerden oldu.” (Mâide, 30)

“Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Kâtil kardeş): Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim!. dedi ve ettiğine yananlardan oldu.” (Mâide, 31)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları