Gizli Verilen Nâfile Sadakanın Fazileti

İnfak

Osmanlı ülkesi, vakıf müesseselerinin yaygınlığı ve yarışırcasına yapılan hayır-hasenat sâyesinde âdeta dilencisiz bir ülke hâline gelmiştir. Öyle zamanlar olmuştur ki, müslüman zenginler sadaka ve zekâtlarını verecek fakir bulmakta güçlük çekmişlerdir.

Osmanlı toplumunda Ramazan günlerinde pek çok zengin, hiç tanımadıkları muhitlerde tebdîl-i kıyâfet üzere gezerler, bölgedeki bakkal, manav ve dükkânlara giderek onlardan veresiye defterini çıkarmalarını isterlerdi. Baştan, ortadan ve sondan rastgele bâzı sayfalarda yazılı borçları toplattırıp çıkan miktârı öder ve:

“–Bu borçları silin! Allâh’ım kabûl eyle!” deyip, kendilerini tanıtmadan giderlerdi.

Borcu ödenen, borcunu kimin ödediğini; borcu sildiren de kimi borçtan kurtardığını bilmezdi. Gizli verilen nâfile sadakanın, açıktan verilenden daha makbûl olduğunu bilen zevât, yardımlarını mümkün mertebe gizlice yapmaya gayret ederlerdi. Ecdâdımız sağ eliyle verdiğini, sol elinden bile saklar, yaptıkları iyilikleri de hemen unuturlardı.

Kibâr-ı ehlullâh iki şeyi unut buyuruyor:

1- Yaptığın hayır-hasenâtı. Zîrâ sana benlik ve ucub vermesin.

2- Sana yapılan kötülükleri unut ki, kalbinde kin ve öfke tomurcuklanmasın.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları