Furkân Suresinin 30. Ayeti Ne Anlatıyor?
Furkân sûresi 30. âyette ne anlatılmak isteniyor? Hz. Peygamber’in (s.a.v.) şikâyetçi olacağı kimseleri haber veren Furkân Sûresi 30. âyetin Arapçası, anlamı ve tefsiri yazımızda…
Furkân sûresinin 30. âyetinde Allah Teâla şöyle buyuruyor:
Furkân Suresi 30. Ayet Arapça:
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُورًا
Furkân Suresi 30. Ayet Meali:
Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi.” dedi. (Furkân, 25/30)
AHİRETTE EFENDİMİZ’İN ŞİKÂYET EDECEĞİ KİMSELER
Bilgi:
Müminler, ahirette çok güzel yerlerde huzur içinde yaşayacaklar ve mükâfatlarını almış olacaklardır. İnkâr edenler de ‘keşke Allah’ın gönderdiği elçiye iman etseydik ve onunla hareket etseydik, keşke inanmayanları dost edinmeseydik’ diye pişmanlıklarını izhar edeceklerdir. Öbür taraftan da Peygamber, kavminden inanmayanları ve getirdiği kitabı tasdik etmeyenleri bu ayette belirtildiği gibi Allah Teâla’ya arz etmektedir. Cenâb-ı Hak ise her peygamberin inkârcı düşmanları olduğunu hatırlatarak onu teselli etmektedir.
Mesaj:
- Kur’an, kendisine iman etmek, yaşanmak için gönderilen bir hayat kitabıdır.
- Kur’an’ı inkar edenler ve onun hükümleriyle alay edenlerden Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kıyamet günü davacı olacaktır.
Kelime Dağarcığı:
Mehcûr: Bırakılmış, unutulmuş, terk edilmiş, metruk.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
Furkân Suresi 30. Ayet Tefsiri:
- Peygamber: “Rabbim! Şüphesiz kavmim bu Kur’an’ı ihmal edip büsbütün terk ettiler” dedi.
- Rasûlüm! İşte böylece biz, yalnızca senin için değil, her peygamber için günaha boğulmuş inkârcı suçlulardan düşmanlar kıldık. Bununla birlikte yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter!
Resûlullah (s.a.s.)’in bu şikâyetinin hem dünyada, hem de âhirette olma ihtimâli vardır. Fakat 31. âyete bakıldığında bunun dünyada olma ihtimali daha kuvvetlidir. Buna göre Efendimiz (s.a.s.) hayatta iken kavmini Allah Teâlâ’ya şikâyet etmiştir. Çünkü onlar Kur’ân-ı Kerîm’e iman etmediler. Onun hakkında gerçek dışı sözler söylediler; onun bir şiir ve bir sihir olduğunu iddia ettiler. Değer vermedikleri ve peşinden gitmedikleri gibi üstelik onu bir eğlenme ve alay konusu edindiler. Allah Resûlü (s.a.s.)’e de düşmanlık yaptılar. Bu şikâyetin içinde Kur’ân’a iman etmemek ve karşı tavır almak bulunduğu gibi, onun müjde ve tehditlerine aldırmamak ve bilhassa lafzını okumayı terk etmek de mevcuttur. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Kim, Kur’ân’ı öğrenir de mushafını asar, onu sık sık okumaz ve yüzüne bakmazsa, kıyâmet günü Kur’ân gelir, o kişinin yakasına yapışır ve:
«–Ey Âlemlerin Rabbi! Bu kulun beni terk etti ve benden uzak durdu. Aramızda sen hüküm ver!» diye şikâyette bulunur.” (Kurtubî, el-Câmi‘, XIII, 27-28)
Onların bu amansız düşmanlıkları karşısında bunalan Habîbi’ni Cenâb-ı Hak, önceki peygamberlerden misal vererek teselli etmektedir. Önceki peygamberler de Allah’ın dinini tebliğ ettiler. Bu vazifeyi ifa ederken onların karşısına da günaha batmış kâfirlerden amansız düşmanlar çıktı. (bk. En‘âm 6/112-113) Hz. Âdem’in karşısına İblîs’in, Hz. İbrâhim’in karşısına Nemrud’un, Hz. Mûsâ’nın karşısına da Firavun ve Kârun’un çıkması bunun açık misalleridir. Dolayısıyla şikâyeti bırakıp onların yaptığı gibi mücâdele yapmak ve onların sabrettiği gibi sabretmek gerekir. Çünkü Cenâb-ı Hak, peygamberlerini ve onlara inananları doğru yola ileteceğine ve düşmanlarına karşı onlara yardım edeceğine söz vermektedir. (bk. Saffât 37/171-173; Mü’min 40/51)
Dikkat etmek gerekir ki, “Allah’ın yol gösterici” olması, sadece hakîkatin bilgisini verme mânasında değil, İslâmî hareketin doğru istikâmette ilerlemesi ve İslâm düşmanlarının strateji ve planlarının akamete uğraması için, gereken vakitte lâzım gelen “yol göstericilikte bulunmak” anlamına da gelir. Buna göre “yardım” da, bâtıla karşı amansız bir mücâdele sürdüren Hak bağlılarına yapılan her türlü ahlâkî, maddî ve manevî yardımı içine alır. Dolayısıyla, takvâ sahipleri için Allah kâfîdir ve Allah’a tam bir imanla bağlandıkları, bütün güç ve kuvvetleriyle bâtıla karşı savaştıkları müddetçe Allah’ın yardımı onlara yetecektir; başka hiç bir desteğe ihtiyaçları yoktur.
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com