Feyizle Namaz Kılmanın Yolu

HAYATIMIZ

Dünya serî-üz zevâldir. Her gelen muayyen bir müddet yaşar. Bazısı genç, bazısı yaşlanmış bir şekilde ahirete intikal eder. Ne mutlu bu imtihanı verebilenlere...

Cenâb-ı Hak bizi kendine kul yaptı. Yerde sürünen bir haşere yapabilirdi. Habîb-i Edîbine ümmet yaptı. Bunlar bizim için büyük nimetler... Ama işte bu yoldan istifade etmek lâzım.

İKİ KISIM İNSANLAR

Cenâb-ı Hakka vâsıl olanlar, Cenâb-ı Hakka vâsıl olamayanlar. Cenâb-ı Hakka vâsıl olamayanlar zâhiren ibadet ederler. İbadetleri çoktur, sehere kalkanlar bile vardır. Fakat kalb vaziyetleri inkişaf etmemiştir. Herşeyi kendilerine mal ederler. Ben yaptım, ben ettim vs. derler. Kardeşlerini lâyıkıyla sevemezler. Halbuki hakiki bir kul herşeyin Cenâb-ı Hakk’tan olduğunu bilir. Madem ki Cenâb-ı Hakk böyle güzel ikramlar yapmış bize, biz de olmayanları bu yola girmesi için teşvik edeceğiz, böyle arzu edeceğiz.

Bilhassa muvaffak olabilmek için yegâne şart ve basamak, Kur’an’ı Kerim ahkâmına çok dikkatli olmak. Gaflet muvâfık değil. İnsan bastığı yeri muhakkak bilmesi lâzım. Cenâb-ı Hakk neyi emretti, neyi yasak etti, bunun üzerinde titizlikle titreyeceğiz. Kuru kuruya ben dervişim demek kâfi değil. Bu hususlara dikkat edeceğiz ki tam terakkî edelim.

Bu hususlara dikkat ettikten sonra haram ve helâl mevzuunda da dikkatli olacağız. Davranışlarımız muhakkak helâl olacak. İnsan dikkat ederse Cenâb-ı Hakk her türlü kolaylığı lütfu ihsan eder.

Daha sonra azimli olacağız. Dünya meşgâle yeridir. İnsan her gün hoşlandığı veya hoşlanmadığı binbir gaileyle karşılaşır. Sırasına göre aileden mutazarrır olur, ailesi itaatli olmaz; zenginken fakir düşer. Bazen fakirken zengin olur. Fakirken zengin olanlar şımarmamalı, yine kulluk vazifelerini ifa etmelidirler. İnsan sıhhatliyken sıhhatsiz hale düşer. Fakat azimli olursa kulluk vazifesini yürütür. Bir kul ne kadar Cenâb-ı Hakk’ın yolunda olursa Cenâb-ı Hakk onun sadrına dünyadayken o kadar çabuk inkişaf verir. Herşey ona hoş gelir. Hiçbir keder onu sıkmaz, herşey tatlı gelir.

Seherlerde kalkacağız, teheccüd namazımızı ifa edeceğiz. En az iki rekat... Arzu edenler dört veya altı kılarlarsa nûrun alâ nur. Sonra manevî dersimizi seve seve yapmamız lâzım. Adet yerini bulsun diye yapılan namaz niyaz pek muvâfık değildir.

Bazısı vardır der ki: “Ben yirmi senedir namaz kılıyorum ama zevk alamıyorum.” Bunun sebebi var: Ya harama helâle dikkat etmiyor veyahutta namazın ehemmiyetini idrak etmiyor. Namazın ehemmiyeti idrak edilirse ondan çok büyük tefeyyüzler cereyan eder. Manevî ders de böyle... Seherlerde kalkacağız; ne emredilmişse harfiyyen onu icra etmek lâzım.

Ders yaparken de gönlümüzü tam Cenâb-ı Hakk’a vermemiz lâzım. Öyle bir an ki o, tam Rabbımızla beraber olunan bir an... Cenâb-ı Hakk ile her zaman beraberiz amma tabiî o zaman daha istisnâî bir zaman ve zemin olmuş oluyor. O şekilde gönlümüzü vereceğiz.

O sırada ne ukba, ne dünya, ne aile, ne çoluk, ne ana, ne baba, ne evlat, ne komşu... Tamamen kalbimizden çıkaracağız. Tam, hakiki zikir olmuş olur. Böyle boynumuz bükük olarak Rabbimize iltica edeceğiz. “Allah, Allah” derken o ruhu içimizde duymamız lâzım.

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, 230. Sayı, Nisan 2005