Felak Suresinin Manası ve Tefsiri

DUALAR ve ZİKİRLER

Prof. Dr. Ömer Çelik, Felâk sûresinin mânâsı ve tefsirini anlatıyor.

FELAK SURESİNİN TEFSİRİ

Felâk / 1             

 اَلْفَلَقُ (felak) sözlükte “yarıp çıkarmak” demektir. Burada çoğunluğun görüşüne göre “gecenin karanlığının yarılmasıyla ortaya çıkan sabah vakti” mânasına gelir. Nitekim Cenâb-ı Hak kendisi için فَالِقُ الإصْبَاحِ (Fâliku’l-isbâh) “Gecenin karanlığını yarıp sabahı çıkaran” sıfatını kullanır. (En‘âm 6/96) Buna göre رَبُّ الْفَلَقِ  (Rabbü’l-felak), “Sabah’ın Rabbi” demek olup, sûre, karanlıklardan aydınlığa çıkmak, zor durumlardan rahatlığa erişmek için aydınlığın yaratıcısı Allah Teâlâ’ya sığınmayı emretmektedir.

“Felak” ile Allah Teâlâ’nın yarıp ortaya çıkardığı her şey kastedilmiş de olabilir:

› gecenin karanlığını yarıp sabahı çıkardığı gibi, yeryüzünü yararak orada nice mahsulatı meydana getiriyor,

› Dağları parçalayarak ondan nice gözeleri, nehirleri, madenleri meydana çıkarıyor,

› Bulutları yararak onlardan yağmurları yağdırıyor,

› Rahimleri infilak ettirerek oradan nice yavruları dünyaya getiriyor.

İşte her türlü şerden bu kadar muazzam işler yapan sonsuz kudret ve azamet sahibi Allah’a sığınmak, kullar için bir selamet, emniyet ve saadet vesilesidir.

Kötülüklerinden Allah’a sığınılacak şeylere gelince: 

Felâk / 2             

Sûrede şerrinden sığınılacak varlıklar sayılırken “Bütün yarattıklarının şerrinden” (Felak 113/2) buyrularak öncelikle çok genel bir ifade kullanılmıştır. Çünkü Allah Teâlâ’dan başka bu ifadenin mutevasına girmeyecek hiçbir varlık kalmamaktadır. Bu âyetten sonrakiler hiç zikredilmemiş bile olsaydı, yine de ayrıca sayılanlar da dâhil bütün yaratıkların şerrinden Rabbimize sığınmış olacaktık. Fakat zararlarının büyüklüğüne dikkat çekmek üzere, bu genel ifadeden sonra hususi olarak üç şeyden bahsedilir ve özellikle bunların şerrinde de Allah’a sığınmanın ehemmiyeti vurgulanır. Bahsi geçen üç şeyden birincisi şudur:           

Felâk / 3             

Gecenin içinde barındırdığı pek çok kötülük vardır. Öncelikle karanlık görüntüsü, korku ve dehşet vericidir. Gece, hayat sahiplerinin uyumak suretiyle bir nevi hayattan mahrum kaldıkları zamandır. Vahşi hayvanlar yuvalarından, haşeratlar yerlerinden geceleyin çıkar. Hırsızlar, düşmanlar ve suçlular o vakit hucuma geçer. Yangınlar çıkar. Geceleyin cin ve şeytan denilen kötü ruhlar çıkıp etrafa yayılır. Bu sebeple dilimizde “Sabahın şerri akşamın hayrından daha iyidir” sözü mesel olmuştur. Bütün bunların şerrinden kendimizi korumamız, bunun için de Allah’a sığınmamız gerekir.  

Felâk / 4             

Bunlar sihir ve büyü yapan kimselerdir. Erkek veya kadın olabilir. Fakat bu işleri daha çok kadınlar yaptığı için “üfleyen kadınlar” mânasında اَلنَّفَّاثَاتُ (neffâsât) kelimesi kullanılmıştır. Mamafih bundan “üfleyen nefisler, şahıslar, gruplar” mânasını anlamak da mümkündür. Büyüler ipler düğümlenerek ve bu düğümlere üflenerek yapılır. Yapılan büyüler insanı etkilemekte, psikolojisini bozmakta, eşler arası münâsebetleri aksatacak bir tesir icra etmekte, hatta eşlerin birbirinden ayrılmalarına yol açabilmektedir. (bk. Bakara 2/102) Bu sebeple İslâm dini büyü yapmayı haram kılmış ve bu zararlı kişilerin ve yaptıklarının şerrinden Allah’a sığınmayı emretmiştir.

Üçüncüsü:         

Felâk / 5             

Haset, bir kişinin kardeşinin sahip olduğu nimetlere; kocasına, hanımına, evladına, malına, ilmine göz dikerek bunların onun elinden çıkmasını istemesi ve bunu gerçekleştirmek için de bir kısım hileli yollara baş vurmasıdır. Bu itibarla haset son derece tehlikeli ve zarar verici bir duygudur. Haset kişinin içinde kalıp, söz veya fiil olarak dışa yansımadığı sürece başkasına zarar vermez. Fakat haset edeni rahat bırakmaz, gece gündüz içini kemirir durur. Söz ve fiil olarak dışa yansımaya başladığı zaman haset edilene de zarar verir. Buna işaret etmek üzere âyette “kıskandığı zaman” kaydı getirilmiştir.

Şâir Recâîzâde Ekrem der ki:

“Haset-perverlerin hâli yamandır,

Ki yoktur bir belâ beter hasetten.

Sarılmış nefse bir müz‘iç yılandır,

Ki gitmez çıkmadık can cesetten.”[1]

Hasedin üç derecesi vardır. İkisi yasaklanmış üçüncüsü teşvik edilmiştir. Birincisi kardeşinin elindeki nimetin gitmesini istemek, ona başka nimetlerin gelmesini istememek ve bundan rahatsız olmaktır. Kendisine gelmese de ondan gitmesini arzulamaktır. İkincisi kardeşinin elindeki nimetin ondan çıkarak kendisine gelmesini istemektir. Üçüncüsü ise kardeşinin elindeki nimetin ondan çıkmasını istemeksizin o nimetten kendisinde de olmasını arzulamasıdır. İşte bu üçüncü duyguya “gıpta” veya “imrenme” denilir. Haset kötü, fakat imrenme güzeldir. Haset fert ve toplumu çöküntüye götürürken, imrenme fertleri gayrete getirerek, yarışmaya iterek toplumu ilerlemesine yardımcı olur. Efendimiz (s.a.s.) şu beyânlarıyla imrenmeyi teşvik etmiştir:

“Ancak şu iki kişiye imrenilir: Allah’ın verdiği malı Allah yolunda harcayan ve Allah’ın verdiği ilim ve hikmete göre yaşayan ve başkalarına da öğreten kişilere.” (Buhârî, İlim 15; Tevhid 45)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Ateş odunu yeyip bitirdiği gibi, haset de iyilikleri yer bitirir” (Ebû Dâvûd, Edeb 44; İbn Mâce, Zühd 22) buyurarak hasetten sakındırmaktadır. Çünkü haset başkalarına zarar verdiği gibi, kişinin kendine de çok zarar vericidir. Haset kişiyi Allah’a karşı isyana, O’nun taksimatına razı olmamaya, günaha girmeye ve hayatı binbir türlü sıkıntı, üzüntü ve huzursuzluklarla geçirme yol açar. O halde hem hasetten hem haset etmekten hem de haset edenden Allah’a sığınmak gerekir.

Genel olarak bütün yaratıkların, özel olarak da gece, büyücü ve hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmayı emreden Felak sûresini, insanın dünyada da âhirette  de başına belâ olabilecek ve onu sonsuz bir hüsrana sürükleyecek en büyük şerden Rab, Melik ve İlâh gibi üç büyük sıfatıyla birlikte Allah Teâlâ’ya sığınmayı emreden Nâs sûresi takip edecek ve Kur’ân-ı Kerîm bu sûreyle sona erecektir.

Dipnot:

[1] Haset-perver: Hasete düşkün, haset eden. Beter: Kötü. Müz’iç: Acı ve ızdırap veren.

Kaynak: kuranvemeali.com