Erteleyenler Helak Oldu

Peygamberler Tarihi

İnsan, yaratılışı itibârıyla dünyâya meyyâldir. Dünyâ nîmetleri, nefse câzip gelir. Ona aldananlar, doymak bilmezler. Nefis bize: “Daha zengin ol; ilerde daha çok hayır yaparsın!” diye telkinde bulunur. Fakat unutmamak gerekir ki, “Yarın yaparım diyenler helâk oldu.” buyrulmuştur.

Şükür ehli ve cömert zenginler ile sabırlı ve haysiyetli fakirler, insanlık şerefinde ve ilâhî rızâda beraberdirler. Ancak İslâm’da, kibirli, hasis zenginler ve buna mukâbil hâline sabır ve rızâ göstermeyip isyâna sürüklenen fakirler zemmedilmiştir. Dolayısıyla zenginlik de fakirlik de büyük birer imtihandır. Bu yüzden Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, duâlarında:

“Yâ Rabbî! Fakirlik ve zenginliğin âfetlerinden Sana sığınırım.” (Buhârî, Deavât, 45) buyurmuşlardır.

O hâlde kanâat, tevekkül ve teslîmiyet, kimde galebe hâlinde ise, gerçek zengin odur...

YARIN YAPARIM DİYENLER HELAK OLDU

Hulâsa insan, yaratılışı itibârıyla dünyâya meyyâldir. Dünyâ nîmetleri, nefse câzip gelir. Ona aldananlar, doymak bilmezler. Mal yığıldıkça insanın hırsı artar, daha da muhteris olur. Gözünü madde ve mal hırsı bürümüş olan insanda merhamet ve şefkat hissi azalır. İnfâk etmek ona zor gelir. Böyle bir insan, rûhen hasta, bedenen muzdariptir. Nefsi ona: “Daha zengin ol; ilerde daha çok hayır yaparsın!” diye telkinde bulunur. Fakat unutmamak gerekir ki, “Yarın yaparım diyenler helâk oldu.” buyrulmuştur. Çünkü bütün yarınlar bir meçhuldür.

Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede, ölüm ânında rüyâdan uyanır gibi kendisine gelen insanın ebedî bir pişmanlıkla şöyle dediğini bildirir:

رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ

“…Rabbim! Beni(m ölümümü) yakın bir süreye kadar geciktirsen de, sadaka verip sâlihlerden olsam!” (el-Münâfikûn, 10)

Ancak bu durumda iş işten geçmiş olacağı için, aynı âyet-i kerîmede Allâh Teâlâ, bu hakîkati bildirmenin yanında kulun böyle demeden evvel ona verilmiş bulunan rızıktan infâk etmesini emreder. Aksi hâlde kulun düşeceği pişmanlık, yine âyet-i kerîmelerde ne kadar ibretli bir şekilde bildirilmiştir:

كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا

“Kıyâmet gününü gördüklerinde (dünyâda) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (en-Nâziât, 46)

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

“O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allâh’a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? (Elbette ki) Kahhâr ve tek olan Allâh’ındır.” (el-Mü’min, 16)

وَلَوْ تَرَى إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُؤُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ

“O günahkârların, Rableri huzûrunda başlarını öne eğecekleri ve: «Rabbimiz! Gördük, duyduk, şimdi bizi (dünyâya) geri gönder de, sâlih ameller işleyelim! Artık kesin olarak inandık.» diyecekleri zamanı bir görsen!” (es-Secde, 12)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları