Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Kur’an Tefsirini Nasıl Yazdı?

KİTAPLIK

Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiriyle tanınan son devir din âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’ân-ı Kerim tercümesi ve tefsirini nasıl yapmıştır?

Mâlum olduğu üzere Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır son devrin en kudretli âlimlerinden biridir. İlmi, felsefeyi, sanatı ve edebiyatı büyük bir ustalıkla telif ederek çok kıymetli eserler ortaya koymuştur.

ELMALILI HAMDİ YAZIR’IN TEFSİRİ

Hamdi Efendi zora talip olan bir insandı. “…Tetkik ettiği herhangi bir meseleyi derinleştirmekten, ne kadar mümkünse incelemekten zevk alırdı. En zor meseleler onun keyfini getirirdi. Alelâde meseleler üzerinde çok durmazdı. Daha ziyade fikir ve muhakemeye müteallik meselelerle meşgul olmak isterdi. Nakilciliği pek sevmezdi. Okuduklarını dimağında hamur ederek yeni bir şekilde ortaya koymaya çalışırdı…”[1]

“Halûk, mütevâzı, kıymet-şinas idi. Hiçbir kimsenin ilmî kıymetini tenkîse kalkışmazdı, hiçbir kimsenin meşkûr mesaisini takdirden çekinmezdi… Mütevekkil, müteverri‘, metin seciyeli, kanaatinde musır bir zat idi… Müslümanları İslâmiyetin ulvî mahiyetinden bihakkın haberdar etmeye çalışırdı. İslâm’ın hüviyeti, hâziyyeti tamamen mahfuz kalmak şartıyla Müslümanlar arasında bir teceddüdün vücûda gelmesi lüzûmunu pek hakîmâne bir hâlde îzah ve müdafaa ederdi.”[2]

Kur’ân’ı tercüme ve tefsir etmeye kendisini ehil görmüyor ve şöyle diyordu: “Hakkıyla tercümenin mümkün olmadığı tabiidir. Ancak bu bir meâl olacaktır. Mademki bu işi her hâlde bizim yapmamız arzu ediliyor ve bu hususta ısrar olunuyor, artık bunu kabul zarûrîdir. Ancak biz de mümkün olanı yaparız. Tabii, meâl olmasına onlar da muvafakat ederler.”[3] Çünkü meâl kelimesi bir kelâmın mânasını her yönüyle aynen değil de biraz noksanıyla hâsılına göre ifade etmek demektir.

Tefsirin mukaddimesinde şöyle der: “Ümid ederim ki yanlış bir mâna yazmamışımdır, fakat eksiği çoktur. Bir kelimede bir veya iki mânayı anlatabildimse duyduğum veya duymadığım birtakım mânalar da anlatılamadan kalmıştır. Binâenʻaleyh okuyanlardan tekrar tekrar recâ ederim ki Kur’ân’ı bu yazdıklarımdan ölçmeye kalkmasınlar.”

Hamdi Efendi tefsir yazmaya başlayıp Kur’ân’ın mânaları arasına dalınca kendinden geçmişti. Mektuplarında şunları yazıyordu:

“Gerek Sûre-i Bakara’nın nihâyetlerinde ve gerek Sûre-i Âl-i İmrân’ın bidâyetlerinde o kadar derin ve o kadar muʻdil (zor) ve yüksek hakāik ve maʻârif-i ilâhiye karşısında kaldım ki, imdâd-ı ilâhîye sığınarak geceleri gündüzlere katıp uğraştım. Anlayabildiğim kadar îzah etmekten kendimi alamadım.”

“Azamet-i Kur’ân beni eritti. O benim öteden beri iman edegeldiğimden daha büyük bir mucize olduğunu her lahzada isbat ettikçe ediyor. Sûre-i Âl-i İmrân’ın başı büsbütün ilmî, usûl, kelâm, hikmet, tasavvuf, fünûn-ı tabîʻiye, ictimâʻiye ilh. her şey. Dîn-i İslâm’ın isbât-ı hakkiyeti, mes’ele-i İsâ’nın halli, neler neler…”

“Fakirhânemde münzeviyâne oturuyor, gece gündüz tefsir yazmakla uğraşıyorum. Bu meşgale bana o kadar hoş ve zevkli geldi ki ve gittikçe Kur’ân’ın azameti gözümde öyle büyüdü ki bilhassa Sûre-i Yûnus’dan beri gönlüm büsbütün başka bir âlem ve hayât yaşıyor…”

“Geçen gün hesap ettim, yaz gelmiş, iki buçuk ay olmuş bir defa evimin bahçesine çıkmamışım.”

Hamdi Efendi tefsire çok emek veriyordu. Bunu yine mektuplarındaki şu cümlelerinden anlıyoruz:

“‘Mufassalât’ denilen bu sûreler pek güçtü. Âkif merhumu da yıldırıp bıraktıran bunlar olduğunu duymuştum. Beş on tefsiri gözden geçirerek mazmunlarını kavramak lüzûmu daha büyük bir ehemmiyetle kendini göstermişti… Aynı zamanda inzar ile meşhûn olan bu sûreler daha çok okunacağı için meallerinin zevk ve rûhunu duyurabilmek tefsirde biraz tafsil istiyordu…

Daha yukarılardan geçenlerle mukayeselerini münasebetlerini kaybetmemeye ve programda olduğu vechile ahlâk ve mevâʻiz mevzûlarını unutmamaya çalışarak her kelimesini saatlerce belki günlerce düşündüm.”

“Hemen yirmi gündür uğraşmakta bulunduğum Sûre-i Târık’ın âhirinde tefsir yazmaya çalışan yorgun kalbimi o yüksek emrinize imtisalen cevap tahririne tahvil-i vazife ettirdim…”

Hamdi Efendi’nin bu sözünden, 6 satırlık bir sûreyi tefsir etmek için yirmi günden fazla çalıştığı anlaşılıyor. Ona göre böyle bir eser için 30 sene çalışılmalı, genişleyen beşerî bilgileri toplayabilmek için 20-30 asistan müellife yardım etmelidir. Fakat kendisi ömrü vefa etmeyeceği korkusu ile 12 senede bitirmek zorunda kalmıştır. Ona göre Kur’ân her yüz senede bir tefsir edilmeli, ilim ve fennin vâsıl olduğu en son bilgiler nazar-ı itibara alınmalıdır.[4]

KUR’ÂN’IN HAKKINI DÜŞÜNÜYORUM

Hamdi Efendi tefsiri yazarken Kur’ân’ın hakkını her şeyin önüne almış ve ona göre çalışmıştır. Onun şu muhteşem sözleri ne kadar mânidardır: “Burada okuduğum zevât şâyân-ı takdir buluyorlar. Maʻahâzâ ben ancak Kur’ân’ın hakkını düşünüyorum.” “Her hâlde matlub rızâ-yı Hak’tır.”

Meâli aceleyle isteyen Diyânet’e de şu cevabı vermiştir: “Kur’ân-ı Kerîm tercemesi ne kadar kolay bir şey olmalı veya ben ne kadar haddini bilmez bulunmalıyım ki birkaç ay içinde sür’atle meydana konuluvermesini vaʻde cüret edebileyim!..”

Hamdi Efendi tefsirin ismindeki “Hak Dini” ifadesiyle hakperest, hakkı tanıyan, hakka teslim olan, hâlık ve mahlûk her şeyin hakkını veren İslâm’ı kastediyordu. “Kur’ân Dili” ile de Kur’ân’ın bütün mânalarının ancak orijinal dili Arapça’da anlaşılabileceğini, tercüme ve tefsirin asla Kur’ân yerine geçmeyeceğini anlatmak istiyordu.

TEFSİRİN YENİ NEŞRİ

Tefsir ilk basılırken bir defa dizilmiş, ondan sonraki baskıları hep “tıpkı basım” hâlinde gerçekleşmişti. Bu ilk baskıda alfabenin yeni değiştiği yıllarda hazırlandığından tabiî olarak pek çok imla hataları mevcuttu. Tefsirin ciddî bir hizmete ihtiyacı olduğu âşikârdı. Kadîm ve kıymetli dostum Prof. Dr. Âsım Cüneyd Köksal’ın teklifi ile tefsiri tashih, tahkik ve tahric etmeye başladık. Öncelikle düzgün bir dizgi yaptık, daha sonra üç yazma ve bir matbu nüshayı karşılaştırarak nüsha farklılıklarını dipnotlarda gösterdik, hata ve eksikleri tashih ettik. Gerekli yerlere açıklamalar koyduk. Tefsirde geçen âyetlerin yerlerini ve hadislerin kaynaklarını gösterip Arapça asıllarını verdik. Naklettiği bilgilerin kaynağını göstererek Arapça metinlerini dipnotlara koyduk. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı da -sağ olsunlar- güzel bir baskı yaptılar elhamdülillah. Baskının güzelliğine rağmen uygun bir fiyata vermeleri de devletimizin vatandaşlarına güzel bir hizmetidir.

Dipnotlar:

[1] Eşref Edib Fergan, “İslâm ilim âlemi için büyük bir ziya: Elmalılı Hamdi Efendi’nin vefatı”, İslâm-Türk Ansiklopedisi Muhitülmaarif, C. 1, S. 36 (15 Haziran 1942), s. 2. [2] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, II, 612-614. [3] Eşref Edib, Mehmed Âkif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları, s. 158-159. [4] Muhtar Yazır, “Önsöz” (Hak Dini Kur’an Dili’nin 1960 baskısına), s. XII.

Kaynak: Murat Kaya, Altınoluk Dergisi, Sayı: 443