Efendimiz’i Tanımanın En Feyizli Yolu

PEYGAMBERİMİZ

Efendimiz’i (s.a.v.) nasıl tanıyabiliriz? Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i tanımanın en feyizli yolu.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i tanımak, O’nu satırlardan okumaktan ziyâde, sadırlardan okumakla mümkündür. Yani, nebevî ahlâk ile ahlâklanmış, takvâ ehli âlim ve âriflerin gönül âlemlerinden feyz ve rûhâniyet alarak okumak îcâb eder. O, kâmil mânâsıyla ancak, takvâ sahibi mü’minlerin kalbî duygularıyla okunabilir. O’na takvâ ile ne kadar yaklaşabilirsek, O’nu ancak o nisbette tanıyabiliriz.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“...Siz takvâ sahibi olun, Allah size (bilmediğinizi) öğretir…” (el-Bakara, 282)

PEYGAMBERİMİZİ TANIMAK

Dolayısıyla Siyer-i Nebî’yi öğrenmek, sırf kronolojik bir okuma faâliyetiyle olamaz. Siyer-i Nebî’yi en iyi bilenler, hayatları en çok Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’e benzeyenlerdir. O’nu en iyi tanıyanlar, takvâ hayâtı içinde olan ve O’nun sünnetini titizlikle yaşayıp, muhabbet ve hasretle O rahmet güneşine hilâl olan Hak dostlarıdır. Zira onlar, bir gölgenin sahibine olan mutlak sadâkat ve bağlılığıyla Allah Rasûlü’nün nurlu izinden yürürler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) âyet-i kerîme ile te’yîd edildiği üzere, aslâ hevâsından konuşmazdı. O yalnızca, kendisine vahyedilenin tercümânı, tatbikatçısı, açıklayıcısı, tebliğcisi ve temsilcisi idi.

Fenâ fi’r-Rasûl, yani Rasûlullah muhabbetinde fânî olmuş Hak dostları da nefislerinden, hevâ ve heveslerinden konuşmazlar. Onlar bir ney gibi, iç âlemlerini mâsivâdan boşaltmış olduklarından, onlardan duyulan bütün irşad sadâları, ahlâkıyla ahlâklandıkları enbiyâ nefesinden bir hissedir. Onların kalpleri, Hak ve hakîkat nurlarının aksettiği mücellâ bir aynadır. Nebevî ifâde ile; “...Cenâb-ı Hak onların işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı, akleden kalbi ve konuşan dili olmuştur.” (Bkz. Buhârî, Rikâk, 38)

Varlık Nûru Efendimiz (s.a.v.) her şeye ebedî saâdet heyecanı bahşeden ve bütün âlemleri aydınlatan bir Güneş’tir. Vâris-i enbiyâ olan velîler de yaşadıkları takvâ hayâtıyla O Güneş’e ayna olan mehtaplar mesâbesindedirler. Mehtâbın varlığı, Güneş’in varlığına bağlıdır. Zira mehtâbın bütün nûru, güzelliği ve ihtişâmı, Güneş’ten gelen küçük bir akistir...

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları