Duaları Bereketli Olan Kimseler

Şahsiyeti

Allah'ın, insanlara duâları berekâtıyla yardımda bulunduğu ve rızık bahşettiği kimseler...

Bir gün Resûlullah Efendimiz, Medîne’de otururlarken ser-sefil bir kabîle çıkageldi. Ayaklarında giyecek yoktu, açlıktan ve harâretten derileri kemiklerine yapışmıştı. Bunu gören Hazret-i Peygamber çok müteessir oldu, mübârek yüzünün rengi değişti. Bilâl’e (r.a.) ezân okutup Ashâb-ı Kirâm’ı topladı. Bu fakirlere yardım edilerek bolca ihsanda bulunuldu. (Müslim, Zekât, 69)

Toplumların iktisâdî yapısında fakir, zengin ve orta halli kimselerin bulunması tabiîdir. Gerek âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde, gerekse Cenâb-ı Hakk’ın hidâyet rehberi olarak gönderdiği Peygamberlerin yaşayışlarında bu zümrelerin İslâmî ölçüler içinde nasıl yaşamaları gerektiği açıkça belirlenmiştir. “Fukarâ-i sâbirîn ve ağniyâ-yı şâkirîn” çokça senâ edilen iki zümredir.

SABEREDEN FAKİR ŞÜKREDEN ZENGİN

Mü’minlere düşen, Allâh’ın verdiği nîmetleri yine O’nun yolunda infâk etmek, verilmeyen nîmet karşısında da sabr-ı cemîl göstermektir. Abdurrahman bin Avf, Hazret-i Ebûbekir ve emsâlleri, şükür ehli zenginlerden; Ebû Zer el-Gıfârî, Ebu’d-Derdâ (r.a.) ve emsâlleri de sabreden fakirlerdendi. Her iki grubun da yaşayış hâlleri birbirlerine çok yakın olup, eşyâya bakış tarzları, «mülk Allâh’ındır» düstûru dâhilindeydi.

Bu sebeple İslâm, istikâmet üzere olan fakirlik ve zenginliği hor görmemiş, her iki hâlin de şükrünü îfâ edebilenleri cennetle müjdelemiştir.

Allah Teâlâ, insanlara, zayıfların hatırına ve onların duâları berekâtıyla yardımda bulunur ve rızık bahşeder. Nitekim Hazret-i Peygamber:

“Allah, bu ümmete, zayıfların duâsı, namazları ve ihlâsları sebebiyle yardım eder.” buyurmuşlardır. (Nesâî, Cihâd, 43)

Bu hakîkate mebnî olarak Resûlullah, harpleri fakir Müslümanların duâlarıyla başlatır ve bununla fetih beklerdi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları