Cenazenin Taşınması ve Defni

Cenaze nasıl taşınır? Cenaze mezara nasıl konur? Dinimize göre cenazenin taşınması ve defni.

Cenazeyi kabre kadar taşımak bir mü’mine yapılacak en son hizmetlerdendir. Bu taşıma aynı zamanda bir tâattır. Bu yüzden kabristanın yakın olması durumunda, cenazenin el üzerinde taşınarak götürülmesi cemaate büyük ecir kazandırır.

Sünnet üzere, cenazeyi tabutun dört tarafından dört kişi tutarak taşır. Tabutun dört tarafından onar adım taşımak müstehaptır. Daha çok taşımanın sevabı da çoktur. Önce cenaze sağ ön tarafından sonra sağ arka tarafından taşınır. Sonra sol tarafına geçilerek sol ön ve sol arka tarafından omuzlanır. Böylece her tarafından onar adım olmak üzere kırk adım taşınmış olur. Cenazeyi acele götürmek de müstehaptır. Zira o iyi bir kişi ise kabirde karşılaşacağı iyi hale bir an önce kavuşturulmuş olur. Kötü bir kişi ise bir an önce şerrinden ve yükünden kurtulmuş olunur.

Cenazeyi izleyenler, yolda birbiriyle gereksiz ve yüksek sesle konuşmamalıdır. Hatta yüksek sesle zikir ve Kur’an da okunmaz. Ölüm ve âhiret düşünülür. Cenaze kabre indirilince, izleyenler oturabilir.

Bir cenaze geçerken, yol kenarında oturmakta olan kişi, cenaze kendi hizasından geçinceye kadar ayağa kalkmalıdır. Bu insana gösterilen bir saygıdır. Hz. Peygamber müslüman cenazeye ayağa kalktığı gibi, rastladığı bir Yahudi cenazesine de ayağa kalkmış, sahâbenin, onun bir Yahudi olduğunu bildirmesi üzerine, “O bir insan değil midir?” cevabını vermiştir.[1] Ancak Hz. Ali ve İbn Abbas’tan gelen rivâyetlerde, gayrimüslim için ayağa kalkmama ruhsatının da bulunduğu anlaşılmaktadır.[2]

CENAZEYİ KABRE İNDİRİRKEN OKUNAN DUA

Cenaze kabre indirilirken, kabre inen bir kaç kişi, cenazeyi alarak yüzü kıbleye karşı, başı batıya gelmek üzere sağ yanına yatırırlar. Bu sırada; “Bismillâhi ve alâ milleti Rasûlillahi” (Allah’ın adı ile ve Rasûlullah’ın milleti (dini) üzere) derler. Kefenin baş ve ayak tarafındaki bağlarını çözerler. Kadını kabre mahreminin indirmesi daha uygundur.

Cenazenin arkasına, cesedi toprağın sıkıştırmasından koruyacak taş ve tahta gibi şeyler dizilir. Sonra kabir, toprakla doldurulup örtülür. Bu arada kabrin başında Kur’an’dan bazı sûreler okunabilir. Genellikle Mülk, Vâkıa, İhlâs, Felak ve Nâs sûreleri ile Fâtiha ve Bakara sûresinin ilk beş âyeti okunur. Sevabı cenazenin ve diğer mü’minlerin ruhlarına bağışlanır. Hz. Peygamber bunları yapmamakla birlikte, cemaat dağılırken geride kalır ve şöyle buyururdu: “Kardeşiniz için yüce Allah’tan bağışlanma ve kendisine sükûnet vermesini isteyiniz. O şimdi sorguya çekilmektedir.” [3]

TELKİN NE DEMEK?

Telkîn: Cenaze kabre konulup, okuma ve duanın arkasından cemaat dağılınca, geride kalan bir kimsenin kabrin başında, yüksek sesle ölüye hitabederek iman esaslarını hatırlatması işine “telkîn” denir. Hz. Peygamber’in; “Ölülerinize ‘lâ ilâhe illâllâh’ ı telkîn ediniz.” [4] hadisindeki “ölülerinize” kelimesini, çoğunluk âlimler “ölmek üzere bulunan hastalarınıza” şeklinde yorumlamış, fakat kimi Hanefî fakihleri, ölü defnedildikten sonraki telkin için bir yasak bulunmadığını dikkate alarak, kabrin başında böyle bir telkinin de yapılabileceği görüşünü benimsemişlerdir.

Şâfiler’e ve bir kısım Hanbelî fakihlere göre telkin yapmak müstehaptır. Mâlikîler’e göre ise, cenaze defnedildikten sonra telkin yapmak mekruhtur.

TELKİN NASIL YAPILIR?

Telkin şöyle yapılır: Cenaze defnedildikten sonra, iyi hal sahibi bir kimse ölünün yüzüne karşı durur ve ona adıyla üç kere “ey filan..” diye seslenir ve sonra şöyle der: “Ey filan oğlu (veya kızı) filan! Dünyada iken Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Şüphesiz kıyamet günü gelecektir. Allah kabirde olanları diriltecektir” diye yaptığın şahitliği hatırla. Sen Rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, peygamber olarak Muhammed’e, önder olarak Kur’an’a, kıble olarak Kâ’be’ye, kardeşlerin olarak mü’minlere razı olmuştun. De ki: Allah’tan başka ilâh yoktur. Ona dayandım. O ulu arşın sahibidir.” Ey Allah’ın kulu! De ki: “Allah’tan başka ilâh yoktur. De ki: “Rabbim Allah’tır, dinim, İslâm’dır, Peygamberim Muhammed aleyhisselâm’dır. Ey Rabbim! Onu yalnız bırakma. Sen mülk verenlerin en hayırlısısın.” Bu gibi telkinlerin ölüye yarar sağlaması ve dirilere de uyarı olması umulur.

Ölünün evinde yemek vermek, ölü sahibine başsağlığı dilemek ve zaman zaman kabirleri ziyaret etmek sünnettir.

TAZİYE KAÇ GÜN SÜRER?

Ölünün ailesine taziyede bulunulmalıdır. Ölü sahiplerinin acısını yenilememek için üç günden fazla taziyede bulunmak mekruhtur. Ancak cenazede bulunamayan uzaktaki kimseler üç günden sonra da taziyede bulunabilirler. Diğer yandan Allah Rasûlü üç güne kadar yas tutmaya izin vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kadına, ölen bir yakını için üç günden fazla yas tutmak helal değildir. Ancak kocası için iddet süresi olan dört ay on gün yas tutması bunun dışındadır.” [5]

ÖLÜNÜN ARKASINDAN AĞLAMAK CAİZ Mİ?

Definden önce veya sonra ölüye ağlamak ittifakla caizdir. Ancak sesi yükseltmemek ve tecellî eden kadere karşı isyan sözleri söylememek gerekir. Çünkü Allah Elçisi de oğlu İbrahim ölünce ağlamış, yine can çekişmekte olan kızının oğlu kendisine arzedilince gözlerinden yaşlar boşanmıştır. Sebebi sorulunca da, “Bu gözyaşları Allah’ın rahmetidir, onu kullarının kalplerine koymuştur. Allah ancak merhametli olan kullarına merhamet eder” [6] buyurmuştur.

Dipnotlar:

[1] Müslim, Cenâiz, 73-81; Nesâî, Cenâiz, 45, H. No: 1912-1918. [2] Müslim, Cenâiz, 82-84; Nesâî, Cenâiz, 47, H. No: 1921-1927. [3] Ebû Dâvud, Cenâiz, 67-69. [4] Müslim, Cenâiz, 1. [5] Şevkânî, age, VI, 292. [6] bk. Buhârî, Cenâiz, 44, Tevhid, 25; Müslim, Cenâiz, 12, 106; Ebû Dâvud, Cenâiz, 77; İbn Âbidîn, age, I, 841; Şirbînî, Muğni’l-Muhtac, I, 355 vd; Şirâzî, age, I, 139.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları