Cenâb-ı Hakk'a Vuslatın En Önemli Vasıtası

HAYATIMIZ

Bir kalbin, nefsin hoyratlığı içinde fânî menfaatlerin ihtiraslarıyla dolması ne kadar acıdır! Bu hâl, mûtenâ bir mücevher mahfazasını çer-çöple doldurmaktan farksızdır. Çöpe atılmış bir pırlanta ne kadar talihsiz ise, liyâkatsiz bir elin haksız malı olmak ne kadar hazin ise; Cenâb-ı Hakkʼa tahsis edilmesi gereken kalp cevherini süflî arzular mezbeleliğinde kaybetmek de, en fecî ziyanlıktır!..

Muhabbetin menşei, Cenâb-ı Hakʼtır. O, yarattığı her insanın kalbine ilâhî muhabbetin tohumunu atmıştır. Müʼminin Hakkʼa vuslat yolculuğunda en mühim vâsıtası, yaratılışından gelen bu muhabbet istîdâdıdır.

Fakat muhabbetin hakîkîsi ve mecâzîsi vardır.

MUHABBETİN HAKİKİSİ VE MECÂZİSİ

Hakîkîsi, Allah muhabbeti; mecâzîsi ise, Allahʼtan gayrısına duyulan muhabbettir. Esâsen rızâyı ilâhî ölçüleri içinde yaşanan mecâzî muhabbetler de hakîkî muhabbete bir basamaktır. Yeter ki mecâzî muhabbetler, kalp için son durak olmasın! Asıl tehlike; lâyık olmayana muhabbet duymaktır. Zira her insan, hayatta muhabbet duyduğu varlığın buna liyâkati nisbetinde bir mânevî seviye kazanır.

NEFSE HOŞ GELEN ŞEYLERE MUHABBET ETMEK

Bu sebeple muhabbet temâyülünü, yanlış adreslerde ziyan etmekten titizlikle sakınmak gerekir. Zira lâyıkını bulamayan muhabbetler, hayatın en hazin israflarıdır. Nefsânî menfaatlerin kıskacında sıkışıp kalan muhabbetler, kaldırım kenarlarında açan çiçeklere benzer ki, er ya da geç ayaklar altında çiğnenmeye mahkûmdur. Çöp tenekesine düşmüş bir pırlanta ne kadar tâlihsizdir! Liyâkatsiz bir elin haksız malı olmak, ne hazin bir ziyanlıktır.

ALLAH'A DOST OLUNCA BÜTÜN MAHLUKATLA DOST OLURSUN

Muhabbet sermayesini, ona en lâyık olan Allah Teâlâʼya hasredebilen bir kul, başta Cenâb-ı Hakk’ı ve O’na yakınlığı nisbetinde her varlığı gönlündeki muhabbet dâiresinin içine alır. Bu keyfiyet Yûnus Emre’nin; “Yaratılanı hoş gör, Yaratanʼdan ötürü” ifâdesinde olduğu gibi, sıfat ve mâhiyeti ne olursa olsun, Yaratan’ı hürmetine bütün mahlûkâtı, muhabbet ve merhametle kucaklayabilme hâlidir.

Hak dostları, kalplerindeki ilâhî aşk ve muhabbet tohumunu yeşerterek onu âdeta meyveli bir ağaç hâline getirmiş kimselerdir. Bu sebeple dâimâ Yaratanʼdan ötürü yaratılanlara ikram hâlinde yaşarlar. Cenâb-ı Hak ile dostluk, onları bütün mahlûkat ile dost kılar.

İsmâil Atâ Hazretleri, bu dostluğun tezâhürünü ne güzel ifâde eder:

“Sen güneşte gölge, soğukta kaftan, açlıkta ekmek ol.”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler, Erkam Yayınları