Cemaatle Namaz Hakkında Ayet ve Hadisler

Nübüvveti

Peygamber Efendimiz, cemaatle namaz kılmayı teşvik ederek, cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan yirmi yedi veya yirmi beş derece daha faziletli olduğunu bildirmiştir.

İctimâî terbiye, İslâm’ın en mühim esaslardan biridir. Müslümanın ilk ictimâî terbiyesi de cemaatle namaz kılmaktan başlar. İslâm toplumunu ayakta tutan ilk esas direk ve sâlih amel budur. Nerede cemaatle namaz kılınıyorsa, orada İslâm’ın rûhî ve ictimâî yapısı idrâk edilmeye başlanmış demektir. Nitekim mensupları arasında birlik ve berâberliğin tesis edilmesini isteyen İslâm, müslümanın alâmet-i fârikası olan namazın, cemaatle edâ edilmesini istemiş ve câmiye devâm etmeyi mü’min olmanın bir delîli saymıştır. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Bir kimsenin câmilere gitmeyi îtiyâd hâline getirdiğini görürseniz, onun îmanlı olduğuna şâhitlik edin. Çünkü Allâh Teâlâ şöyle buyurmuştur:

«Allâh’ın mescidlerini ancak Allâh’a îmân edenler îmâr ederler...» (et-Tevbe, 18) (İbn-i Mâce, Mesâcid, 19)

Demek ki mescidlerin maddî bakımdan îmârı kadar, cemaate devâm etmek sûretiyle mânen mâmur kılınması da son derece mühim bir kulluk vazîfesidir. Nitekim Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’den gelen bir rivâyette şöyle buyrulmuştur:

“Dünyâda asıl garip olan şu dört şeydir:

Zâlimin hâfızasında bulunan Kur’ân, müslüman bir bölgede bulunup içinde namaz kılınmayan mescid, bir evin duvarında asılı durduğu hâlde okunmayan Mushaf ve fenâ bir zümre içinde yaşayan sâlih kimse.” (Deylemî, III, 108/4301)

Cenâb-ı Hak, namazların cemaatle kılınmasına çok büyük bir ehemmiyet atfetmektedir. Savaşlarda dahî askerlerin cemaatle namaz kılmalarını emretmiş ve nasıl kılacaklarını da Kur’ân-ı Kerîm’de tâlim buyurmuştur.

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir sefer esnâsında, Dacnân ile Usfân arasında konaklamıştı. Müşrikler:

«–Onların bir namazları vardır ki, onlar için babalarından ve evlâtlarından daha kıymetlidir. Bu namaz ikindi namazıdır. Hazırlığınızı yapın, üzerlerine toptan hücûm edin!» dediler. Bunun üzerine Cebrâîl -aleyhisselâm-, Allâh Rasûlü’ne gelerek savaş esnâsında namazın nasıl kılınacağını târif eden Nisâ Sûresi’nin 102. âyetini getirdi.” (Tirmizî, Tefsîr, 4/21)

Yâni şartlar ne olursa olsun, müslümanlar için namazı ertelemek ve cemaatle kılınmasını terk etmek söz konusu değildir.

Peygamber Efendimiz’in, namazı cemaatle kılmaya teşvîk eden hadîs-i şerîflerinden bâzıları şöyledir:

“Cemaatle kılınan namaz, kişinin yalnız kıldığı namazdan yirmi yedi derece daha fazîletlidir.” (Buhârî, Ezân, 30)

“Kim, sabah-akşam câmiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allâh Teâlâ, o kimseye cennetteki ikrâmını hazırlar.” (Buhârî, Ezân, 37)

“Sizden biri abdest alır ve bunu güzelce yapar da namaz için çıkarsa, sağ ayağını her kaldırdığında Allâh Teâlâ onun için bir hasene yazar, sol ayağını her koyduğunda da bir kötülüğünü siler, câmiye ister yakın olsun ister uzak. Câmiye gelir cemaatle namaz kılarsa günahları affedilir. Şâyet câmiye geldiğinde namazın bir kısmını kılmışlarsa onlara uyar ve sonra da kaçırdığı rekâtları tamamlarsa yine aynı hüküm geçerlidir. Şâyet câmiye geldiğinde cemaat namazı kılıp bitirmiş olur, bu kimse de namazını kendi başına kılarsa, yine aynı hüküm geçerlidir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 50/563)

“(Bir mü’min) mescide girdiğinde namazı beklediği müddetçe namazda sayılır.” (İbn-i Mâce, Mesâcid, 14)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle nakleder:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Allâh’ın kendisiyle hatâları sildiği ve dereceleri yükselttiği şeyin ne olduğunu size bildireyim mi?» buyurdu.

Ashâb-ı kirâm:

«–Evet yâ Rasûlallâh!» dediler.

Allâh Rasûlü şöyle devâm etti:

«–Zorluklara rağmen abdesti tam almak, câmilere (ulaşmak için) atılan adımları çoğaltmak ve bir namazdan sonra diğer namazı beklemek. İşte asıl ribât bunlardır.» (Müslim, Tahâret, 41)

Yezîd bin Âmir -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Allâh Rasûlü namaz kılarken yanına varmıştım. Oturdum ve cemaate iştirâk etmedim. Efendimiz namazdan sonra bize doğru dönünce, kenarda oturduğumu gördü:

«–Ey Yezîd, sen Müslüman olmadın mı?» buyurdu.

Ben:

«–Evet yâ Rasûlallâh, Müslüman oldum!” dedim.

Allâh Rasûlü:

«–Öyle ise cemaate katılmaktan seni alıkoyan nedir?» buyurdu.

«–Sizin namazı kılmış olduğunuzu zannederek evimde kılmıştım.» dedim.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

«–Şâyet namaza gelir de insanları namazda bulursan, onlarla birlikte kıl. Eğer daha önceden namazını kılmış isen, bu senin için nâfile olur. Evde kıldığın da farz yerine geçer.» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Salât, 56/577)

Fahr-i Kâinât Efendimiz, cemaatle namaz kılma husûsunda ileri sürülen hiçbir mâzereti kabûl etmemiş, müslümanların hâllerini ve şartlarını ezâna göre ayarlamalarını istemiştir. Nitekim Abdullâh bin Ümm-i Mektûm -radıyallâhu anh-, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek:

“–Yâ Rasûlallâh! Gözlerim görmüyor ve evim de câmiye uzak. Bir kılavuzum var, o da bana yardımcı olmuyor. Namazı evimde kılmama izin verir misiniz?” diye sordu.

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:

“–Ezânı duyuyor musun?” diye sordu ve “evet” cevâbını alınca:

“–Senin için (cemaate gelmemen husûsunda) bir ruhsat bulamıyorum.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/552)

Peygamber Efendimiz, uzak yerlerden namaza iştirâk etmenin fazîleti hakkında da şöyle buyurmuştur:

“Namazdan dolayı insanların en büyük ecre nâil olanları, derece derece uzaktan yürüyüp gelenlerdir. İmam ile berâber kılayım diye namazı bekleyen kimse de evinde hemen kılıp yatıverenden daha büyük ecre nâil olur.” (Buhârî, Ezân, 31)

“Bir kimsenin bulunduğu yer câmiye ne kadar uzak ise namaza giderken o kadar fazla sevap kazanır.” (Ebû Dâvûd, Salât, 48/556)

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, cemaate devâm etmeyenler için muhtelif îkazlarda bulunmuştur. Übey bin Ka’b -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birgün bize sabah namazını kıldırdı ve:

«−Filân kimse namaza geldi mi?» diye sordu.

«−Gelmedi.» dediler.

«−Filân geldi mi?» diye sordu. Yine:

«−Gelmedi.» dediler. Bunun üzerine:

«−İşte bu iki namaz münâfıklara en ağır gelen namazdır. Bunlarda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilseydiniz, diz üstü emekleyerek de olsa cemaate gelirdiniz. Birinci saf meleklerin safı gibidir. Ondaki fazîleti bilseydiniz ona yarışarak giderdiniz. Bir kimsenin diğer bir kimseyle olan namazı, yalnız kıldığı namazdan daha bereketli ve sevâbı daha fazladır. İki kişi ile olan namazı da bir kişi ile olan namazından daha bereketli ve üstündür. Berâber kılanların sayısı ne kadar çok olursa, Allâh Teâlâ’nın o kadar çok hoşuna gider.» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Salât, 47/554)

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- diğer bir hadîslerinde de:

“Câmiye komşu olanın namazı, ancak câmide kıldığı takdirde (kâmil mânâda) namaz olur.” buyurmuşlardır. (İbn-i Ebî Şeybe, I, 303)

Hazret-i Ali’ye, bu hadîs-i şerîfte zikredilen câminin komşusu kimdir, diye sorulduğunda:

“–Müezzini işiten herkes.” cevâbını vermiştir. (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 57)

Peygamber Efendimiz’in şu hadîs-i şerîfleri ise cemaati terk edenler aleyhine çok ağır tehditler ihtivâ etmektedir:

“Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp mağlûb eder. Şu hâlde cemaate devâm ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt kapar.” (Ebû Dâvûd, Salât, 46/547)

“Birtakım kimseler, ya cemaati terk etmekten vazgeçerler ya da Allâh kalplerini mühürler de gâfillerden olurlar.” (İbn-i Mâce, Mesâcid, 17)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları