Büyük Mükâfatı Kazanmanın Kur’ân’da Geçen 14 Yolu

KUR’ÂNIMIZ

İsrâ Sûresi’nde şöyle buyruluyor; “Doğrusu bu Kur’ân en doğru yola götürür ve yararlı iş yapan mü’minlere büyük ecir olduğunu, âhirete inanmayanlara can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler” Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi'nin Şubat sayısında büyük mükâfatı kazanmanın Kur'ân'da geçen 17 yolunu yazdı. 

Burada va’dedilen “büyük ecr”in sıcaklığına gönlümüzü açalım istiyoruz. Oradan hareketle, mü’minleri ebedî kurtuluşa ve büyük mükâfata talip olmaya çağıran âyet-i kerîmeleri yeniden okuyalım istiyoruz.

Gerçek şu ki Yüce Mevlâ bizleri adına Dârü’s-Selâm denen cennet bahçelerine davet ediyor; günah ve isyanın karanlıklarından, rızasının aydınlığına davet ediyor. Hoşnutluğunu kazanmanın yollarını bütün ayrıntılarıyla anlatıyor. Ebedî kurtuluşa nâil olan ve büyük mükâfatı kazananların vasıflarını/amellerini haber veriyor. Buna göre felaha nâil olanlar:

1- “Gayba inananlar, (dosdoğru) namazı kılanlar ve kendilerine verilen rızıktan yerli yerince sarf edenlerdir.” Bakara sûresi, 2/3-4; Lokman sûresi, 31/4-5

2- “Namazı huşû ile kılanlar ve boş şeylerden yüz çevirenlerdir.” Mü’minûn sûresi, 23/2-3.  

3- “Nefsini fücûrdan arındıranlardır.” Şems sûresi, 91/9.

4- “İyiliğe çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan sakındıranlardır.” Âl-i imrân sûresi, 3/104.

5- “Babaları, oğulları, kardeşleri ya da akrabaları bile olsa Allah’a ve Peygamberine isyan edenlere iltifat etmeyenlerdir.” Mücâdele sûresi, 58/22.

6- “Her biri birer şeytan işi pislik olan içki, kumar, putlar ve fal oklarından uzak duranlardır.”  Mâide sûresi, 5/90.

7- “Sabredenlerdir ve sabırda Allah düşmanlarından daha mukavemetli olanlardır, Allah’a karşı gelmekten sakınan takva sahipleridir.” Âl-i İmrân sûresi, 3/200.

8- “Nefsinin tamahkârlığından korunabilenlerdir.” Haşr sûresi, 59/9.

9- “Kıyamet gününde kurulan gerçek terâzilerde tartıları ağır gelenlerdir.”  A’râf sûresi, 7/8.

10- İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin vasıflarını bildiren âyetlerden bazıları. Büyük mükâfata nâil olanlar ise “Mü’min ve mü’minâttan taata devam edenlerdir, doğru olanlar ve sabredenlerdir. Mütevazı olanlar, sadaka verenler, oruç tutanlar, ırzlarını koruyanlar ve Allah’ı çok zikredenlerdir.” Ahzâb sûresi, 33/35.

11- “Tövbe edenler, nefislerini ıslah edenlerdir. Allah’ın kitabına sarılanlar ve dînlerine Allah için candan bağlananladır.” Nisâ sûresi, 4/146.

12- “Allah’a inanıp yararlı işler işleyenlerdir.” Fetih sûresi, 48/29.

13- “Allah’ın buyruğuna karşı gelmekten sakınanlardır.” Talak sûresi, 65/5.  

14- “Doğru söz söyleyenlerdir. Allah’a ve Peygamber’ine itaat edenlerdir.” Ahzâb sûresi, 33/70-71.

Buraya kadar zikredilenleri herhalde şu âyet-i kerîme ile hülasa etmek münasip olacaktır: “İnanmış erkek ve kadınları, defterleri sağdan verilmiş ve ışıkları önlerinde olarak giderken gördüğün gün onlara şöyle denilecektir: “Müjde! Bugün içlerinden ırmaklar akan, temelli kalacağınız cennetler sizindir.” İşte büyük kurtuluş budur.” Hadîd sûresi, 57/12.  

Peygamberimiz (s.a.v.) ümmetin kurtuluşuna dair kendi çabalarıyla onların bilinçsizce kaçışlarını bir misalle anlatırken, ateşe girmede birbiriyle yarışan pervaneleri örnek veriyor. Ve kendisine, cennete girdirecek, cehennemden uzaklaştıracak amelleri bildirmesini isteyen Muâz İbn-i Cebel radıyallahu anh’a; “Ey Muâz! Çok büyük bir şey istiyorsun” dedikten sonra şöyle buyuruyor;

“Ancak bu, Allah’ın müyesser kıldığı kişi için pek kolaydır. Hiçbir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah’a kulluk edersin. Namazı dosdoğru kılarsın. Zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. İmkân bulabilirsen haccedersin. 

Şimdi sana hayır kapılarını haber vereyim mi? Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürmesi gibi günahın azâbını söndürür.

Kişinin gece yarısı kıldığı namaz da günahı söndürür” dedikten sonra şu âyet-i kerîmeyi okuyor: “Korkuyla ve umutla Rablerine kulluk ettikleri için vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” Secde sûresi, 32/16-17.

Daha sonra bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildirmek üzere şöyle buyuruyor: “İşin başı İslâm, direği namaz, doruğu cihaddır”  Ve nihayetinde bütün bunların kıvamının kendisine bağlı olduğu şeyi bildirmek üzere; “Dilini koru” diyor. Tirmizî, Îmân 8.

Şunu diyebiliriz; burada sayılanların ortak özelliği, hemen hepsinin nefse zor ve ağır gelen mükellefiyetler olmasıdır. Her hâlükârda sabretmek gibi. Dilini tutmak gibi, nefsin cimriliğini aşmak gibi, cihad gibi, malını canını Allah için fedakârca ortaya koymak gibi.

Burada önemli olan, nefse hoş ve sevimli gelen peşin zevklere aldanmamaktır. Emredilen ibadetlerle malî mükellefiyetlere onu alıştırmaktır. Nehyedilenlerden sakınmaya sabır ve sebat üzere devam etmektir. Allah katından va’dedilen büyük mükâfata yakînen inanarak ömrünce bu kararlılığı sürdürmektir.

Bugünkü soru şu olmalı: İçimizde hep diri olması gereken “büyük mükâfata tâlip olma irâdesi” ne durumda?

Kaynak: Cafer Durmuş / Altınoluk Dergisi, Sayı; 348