Büyük Millet Olmak İçin Tarihine Bak!

HAYATIMIZ

Târihimizi de gerçek mâhiyetiyle öğrenip öğretmemiz şarttır. Yoksa birtakım kasıtlı ve sözde yerli târihçiler ile İslâm ve Türk düşmanı bâzı yabancıların yazdığı târihlerle cihan-şümûl bir medeniyeti doğru olarak îzâh edebilmek mümkün olamaz! Bunun için ecdâdımızın bizlere bıraktığı târih mîrâsının, milletimizin şuur ve idrâkine doğru aksettirilmesi, dînî ve millî bir vazîfedir.

Târih şâhittir ki, milletler ve fertler, hayatlarını, geçirdikleri tecrübelerin ışığında tanzîm ederler. Târih, âdeta milletlerin hâfızasıdır. Bu sebepledir ki milletler, târihî hâdiselerin îkaz ve irşâdına dâimâ muhtaçtırlar. Bir millet, gerçek târihini ve maddî-mânevî rehberlerini tanıyıp bunları yerli yerince takdîr ettiği müddetçe ileri ve büyük millet demektir.

Yetişen yeni nesiller, kendi târihlerini, yabancılardan daha iyi bilir ve geçmişten gerekli ibretleri alırlarsa, gelecekten endişe edilmez! Mâzîye istinâd etmeyenlerin ise, hiçbir zaman geleceği emniyet altında olmamıştır. Dolayısıyla köklerimiz mâzîye, dallarımız istikbâle uzanmalıdır.

TARİHİMİZ HADİSELER YIĞINI DEĞİL!

Târih ilmini sadece kuru bir hâdiseler yığını sanmak da büyük bir hatâdır. Gerçek târih ilmi, milletlerin çeşitli hâdiselerle dolu mâzîlerinde hak ile bâtılın, doğru ile yanlışın asıl zeminini gösteren hikmetli bir ilimdir. Milletlerin geleceğine mükemmel bir sûrette düzen verebilmek için bu zemini doğru olarak tanımak ve ondan gerekli ders ve ibretleri çıkarmak şarttır. Merhum Âkif, ne güzel söyler:

Târihi tekerrür diye târîf ediyorlar,

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi!..

Mâzimiz, bizlere arslanın kafese konulamayacağının telkinidir. Bu millet de millî ve mânevî vasıflarını koruduğu müddetçe esârete dûçâr olmaz.

İMAN ZEMÎNİNDE YÜCELMİŞ BİR TOPLUM

 Ecdâdımız, îman zemîninde yücelmiş bir toplum idi. Onlar, maddî ve mânevî duygularını canları pahasına muhâfaza ettiler ve asla zillete düşmediler.

Bizler, ecdâdımızın millî ve mânevî değerleriyle bütünleşebildiğimiz zaman, onların bizlere bıraktıkları mukaddes emânetleri şerefle taşıyabilmiş oluruz. Aksi hâlde, millî ve mânevî değerlerimiz talan edilirken sessizce seyretmek, emânetin elden çıkmasıyla neticelenebilecek dehşet verici bir gaflettir.

Uğrunda nice canlar verilerek elde edilen emânetleri muhâfaza için bugün lâyıkıyla gayret gösterelim ki, yarın o ağır bedelleri tekrar ödemek mecbûriyetinde kalmayalım. Târihî bir hakîkattir ki, korunmayan emânetler elden çıkmış ve ona lâyık olununcaya kadar da elde edilememiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Öyle Bir Rahmet ki, Erkam Yayınları