Bir İyiliğe 40 Sene Duâ Etti

İHSAN

Allah için olan bir hayrı elde edebilmek için, ne kadar kıymetli de olsa dünyevî bir menfaatten vazgeçebilme dirâyetini sergilemek büyük ehemmiyet taşıyor.

Vâsile bin Eskâ (ra), şöyle anlatıyor...

Tebük Seferi’ne çıkılacağı günlerde (sefere katılabilmek için ne maddî gücüm ne de bir bineğim vardı. Bu mübârek seferden mahrum kalmamak için) Medîne meydanında müslüman kardeşlerime şöyle nidâ ettim:

“–Ganimet hissemi vermek karşılığında kim beni bineğine bindirir?”

Ensar’dan yaşlı bir zât, bineğine sırayla binmek sûretiyle beni savaşa götürebileceğini söyledi. Bu hayırlı arkadaşla yola çıktım. Allah ganimet de nasîb etti; hisseme bir miktar deve isâbet etti. Develeri o yaşlı zâta götürdüm. O ise bana:

“–Develerini al götür.” dedi.

“–Başta yaptığımız anlaşmaya göre bunlar senin.” dediysem de Ensârî:

“–Ey kardeşim! Ganimetini al, ben senin bu maddî payını istememiştim. (Ben sevâbına, yani uhrevî kazancına iştirâk etmeyi düşünerek ve Hakk’ın rızâsını umarak seni buraya getirdim.)” karşılığını verdi. (Ebû Dâvud, Cihâd, 113/2676)

DEVRİN EN KIYMETLİ MALI

Böylece o mübârek Ensârî de, o devrin en kıymetli dünya metâı sayılan birçok deveye sahip olmaktansa, âhirette nâil olacağı ecri tercih etti. Allah için olan bir hayrı elde edebilmek için, ne kadar kıymetli de olsa dünyevî bir menfaatten vazgeçebilme dirâyetini sergiledi.

Hak dostlarından birine, kendisini çokça tesir altında bırakan bir hâdiseyle karşılaşıp karşılaşmadığı sorulunca, Hazret şunları anlatmış:

“Mekke-i Mükerreme’de para kesemi kaybedip muhtaç durumda kalmıştım. Basra’dan para bekliyordum, fakat bir türlü gelmiyordu. Saçım sakalım da epeyce uzamıştı. Bir berbere giderek:

«–Param yok, Allah rızâsı için saçlarımı düzeltir misin?» diye sordum.

Berber o esnâda bir adamı tıraş ediyordu. Hemen yanındaki boş yeri gösterip; «Buraya otur.» dedi ve müşterisini bekleterek beni tıraş etmeye başladı. Bekletilen müşteri îtiraz edince berber:

«–Kusura bakmayınız efendim, sizi ücret mukâbilinde tıraş ediyorum, lâkin bu şahıs, Allah rızâsı için kendisini tıraş etmemi istedi. Allah için olan işler dâimâ önceliklidir ve maddî bir karşılığı yoktur. Allah için olan işin bedelini kullar aslâ bilemez ve ödeyemez!» dedi.

Tıraştan sonra berber, cebime zorla birkaç altın da sokuşturdu:

«–Âcil ihtiyaçlarını karşılarsın, imkânım bu kadar, kusura bakma!» dedi.

Aradan birkaç gün geçti, Basra’dan beklediğim para geldi. Berbere bir kese altın götürdüm. Berber:

«–Aslâ alamam! Allah için olan işin bedelini ödemeye kulların gücü yetmez. Varın gidin siz yolunuza devam edin, Allah selâmet versin!» dedi.

Helâlleşip ayrıldım, lâkin tam kırk senedir seherlerde ona duâ ediyorum.”

İşte Allah için yapılan bir sâlih ameli dünyalara değişmeme fazîleti... Her şeyi zâhir planında değerlendirmeye alışmış ve dünyalık kazanma hırsıyla haram-helâl sınırlarını bile görmez olmuş sığ idraklerin aslâ kavrayamayacağı bir davranış mükemmelliği... Hakk’a dostluk ufkundan bakılmadan anlaşılamayan hakîkî basîret, asıl firâset ve gerçek akıllılık...

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1 Erkam Yayınları, 2011