Bir Dînin Velisi Böyleyse, Kim Bilir Nebi’si Nasıldır

TEFEKKÜR

Meşhur Rum ressam ve nakkaş Aynü’d-Devle’yi tefekküre daldıran hadise...

Selçuklu Sultanı’nın kızı, vezirin zevcesi ve Hazret-i Mevlânâ’nın mürîdesi olan Gürcü Hâtun; aslen gayrimüslim bir Rum olan sarayın meşhur ressam ve nakkaşı Aynü’d-Devle’yi, resmini çizip kendisine getirmesi için Hazret-i Mevlânâ’ya gönderir. Ressam, huzûra çıkıp vaziyeti arz eder. Mevlânâ Hazretleri ise mütebessim bir çehreyle:

“–Yapabilirsen ne âlâ!” der.

Ressam çizmeye başlar. Fakat her seferinde, karşısındaki sîmânın, çizdiği resimle alâkasız bambaşka bir muhtevâ ve şekle büründüğünü fark edip yeniden çizmeye koyulur. Böylece Hazret-i Mevlânâ’nın resmini çizmeye çalışırken, yirmi yaprak eskitir. Sonunda aczini anlar ve bu işten vazgeçmek mecburiyetinde kalır. Kalemi-kâğıdı bir kenara bırakır, Hazret-i Mevlânâ’nın ellerine kapanır. Zira o mahâretli ressamın sanatı, kendi çizgilerinin içinde kaybolmuştur.

BİR DÎNİN VELİSİ BÖYLEYSE...

Rivâyete göre bu hâdise, ressamın gönlünü uyandırır; hayret ve dehşet içinde derin düşüncelere daldırır ve enfüsî bir âlemin seyyâhı eyler. Nihayet gönlünde açılan pencereden Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in tahayyülüne dalan ressamın dilinden, şu sözler dökülür:

“–Bir dînin velîsi böyle olursa, kim bilir Nebî’si nasıl olur?..”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Gönül Dünyası, Erkam Yayınları