Bilinmeyi Arzu Eden Gizli Hazine

TEFEKKÜR

Hadis-i kudsî olarak meşhûr olmuş bir rivayette buyurulur: “Ben gizli bir hazineydim. Bilinmemi arzu ettim. (marifetime muhabbet ettim) de (bu) kâinâtı yarattım.” (İsmâil Hakkı Bursevî, Kenz-i Mahfî)

Bu beyan çerçevesinde kâinat ve bütün varlıklar, ilâhî muhabbetle meydana gelmiştir. Onun için kâinâta gönül gözü ile bakabilenler, bütün eşyâyı, varlıkları; aşk ve muhabbetin bir tezâhürü olarak görürler. İdrâk ederler ki, Allâh Teâlâ, bütün varlıkları kendisinin sanat ve kemâline delil olarak yaratmıştır. İlâhî bir sanat hârikası olan insanın varlığı da, aşk ve muhabbetin kâmil bir tezâhürü olmuştur.

Hazret-i Mevlânâ, aşk ve muhabbetin insan için ehemmiyetini Mesnevî’sinde şu şekilde îzâh eder:

“Bil ki, içi ilâhî aşk ve muhabbetle dolu olmayan insan ne kadar zavallıdır; belki de hayvandan daha aşağıdır. Zîrâ Ashab-ı Kehf’in köpeği dahî aşk ehlini aradı, buldu. Rûhânî bir safâya erişti ve o has kullarda fânî olarak cenneti kazandı.”

Yine Hak dostları bilirler ki, varlıkların zuhûruna vesîle olan ezelî muhabbetin goncası:

“–Habîbim! Sen olmasaydın bu âlemleri yaratmazdım.” hitâbına mazhar olan varlık Nûru, Hazret-i Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem-’dir. Bu sebeple kâinât O’na ithaf edilmiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları