Bela ve Musibetlerden Korunmak İçin Ne Yapmalıyız?

TEFEKKÜR

Bela ve musibetlerden korunmak için neler yapabiliriz?

Mü’min, karşılaştığı her hâdiseyi îman şuuruyla değerlendirmelidir. Bilhassa bir musîbete mâruz kaldığında, bunun her şeyden önce ilâhî bir imtihan tecellîsi olduğunu unutmamalıdır. Böyle durumlarda başvurması gereken maddî tedbirlerin yanı sıra, mânevî tedbirleri de Kur’ân ve Sünnet’in hayat veren ölçülerinde aramalıdır.

BELA VE MUSİBETLER KARŞISINDA NE YAPMALIYIZ?

Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Andolsun, Sen’den önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Fakat peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tevbe etsinler diye, onları şiddetli darlık ve hastalıklara uğrattık.

Hiç olmazsa onlara azâbımız geldiği zaman yakarıp tevbe etselerdi ya! Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti.” (el-En‘âm, 42-43)

Demek ki belâ ve musibetlerden korunmanın bir numaralı mânevî tedbiri, tevbe ve istiğfâr ile Cenâb-ı Hakk’a yalvarmaktır. Bu ise insanın ilâhî kudret ve azamet karşısındaki hiçlik ve acziyetinin farkında olmasına, haddini bilmesine, rakik ve hassas bir kalple kulluğu yaşamasına bağlıdır. Buna muvaffak olanlar, nasihat dinleyip ibret alarak musîbetlerden korunurlar. Bundan mahrum olan katı kalpler ise musîbete uğradıklarında bile ibret almaktan, nedâmet gösterip tevbe ederek Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmekten nasipsiz kalırlar.

Şeyh Sâdîʼnin şu îkâzı ne kadar mânidardır:

“Kulağına nasihat girmezse, ayağını bir gün zincire vurulmuş görürsün.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Gönül Dünyası, Erkam Yayınları