Beklenen Aziz Yolcu

Nübüvveti

Peygamber Efendimiz Medine’de nasıl karşılandı? Uzun süren hicret yolculuğunun ardından Peygamberimizin Medine’ye varışı ve Medine günleri...

Resûlullâh Efendimiz’in yola çıktığını haber alan Medînelilerde heyecan zirvedeydi. O mübârek yolcunun yolunu hasretle gözlüyorlardı. O nûrlu kâfileyi karşılamak, o ebedî saâdet kervanının kereminden bir kırıntı kapabilmek için şehrin dışına kadar çıkıp iştiyakla bekleşiyorlardı.

PEYGAMBERİMİZİN MEDİNE’DE KARŞILANMASI

Nihâyet nübüvvetin on dördüncü senesi 12 Rebîulevvel pazartesi günü[1] bir ses bütün Müslümanların sînelerinde se­vinçle yankılandı:

“Beklenen mübârek yolcu geliyor!..”

Bu müjdeli haberle tekbîr sesleri bütün Medîne’yi çınlatmaya başladı.

Müslümanlar silâhlandılar. Kimi atlı, kimi piyâde mukaddes misâfiri karşılamaya koştu­lar.

Beklenen mübârek kâfile, ilâhî himâye ve sıyânet altında Medîne yakınlarındaki Kuba’ya ulaştığında, ortalık kaynamış, cihân bir cümbüşe dönmüştü.

TALEA’L BEDRU ALEYNA

Tepelerden “Talea’l-bedru aleynâ”nın[2] yakıcı nağmeleri, dalga dalga semâyı örüyor, gönülleri coşturuyordu. Târih, o andan itibâren kıyâmete kadar meydana gelecek vukuâtı fihristleyecek bir “hicret takvîmi” başlatıyordu.

Karşılamaya gelen Müslümanların çoğu, kâinâtın varlık sebebi, Âlemlerin Efendisi, Hazret-i Muhammed Mustafâ’yı daha önce görmedikleri için tanımıyorlardı. Bir müddet Hazret-i Ebûbekir’i, Peygamber Efendimiz zannettiler.

Resûl-i Ekrem Efendimiz sükût hâlindeydi. Üzerine güneş gelince, Hazret-i Ebûbekir hemen kalkıp O’nu ridâsıyla gölgelemeye başladı. Müslümanlar ancak o zaman Varlık Nûru’nu tanıyabildiler.[3]

Medîne, bu günden sonra, İslâmiyet’in inkişâf ve terakkî mekânı ve aynası oldu. Küfrün karanlık yüzü, bu hicretle soldu. Mescid-i Saâdet ve Mescid-i Kuba, ulvî bir mânâ kazanıp mahşere kadar bu mübârek hicretin kudsî mekânı ve hâtırası olarak kaldı.

Ensâr, Muhâcirlere mal ve mülklerini arz ederek:

“İşte malım! Al, yarısı senin!..” dedi. Fedâkârlık ve ferâgatte kâbına varılmaz bir İslâm kardeşliğinin temeli böylece atıl­mış oldu. Medîne, İslâm târihindeki ölmez mevkiine ve zâil olmaz îtibârına mazhar oldu. Medîne’de ezanlar, Ramazanlar, bayramlar, zekâtlar, muhârebeler ayrı bir tecellî ve ayrı bir ulviyyetle ümmete numûne ve emsâl oldu.

Hazret-i Peygamber, Kuba’da bulunduğu esnâda Amr bin Avf Oğulları’ndan Külsûm bin Hidm’in evinde misâfir kaldı. Resûlullâh buradan çıkarak Sa’d bin Hayseme’nin evine gider, orada Müslümanlarla oturur, sohbet ederdi.

BEKARLAR EVİ (MENZİLÜ’L-UZZÂB)

Sa’d bin Hayseme (r.a.) bekâr olduğundan, Muhâcirlerin bekârları onun evinde kalırlardı. Bu sebeple Sa’d’ın (r.a.) evine “Menzilü’l-Uzzâb: Bekârlar Evi” denirdi. (İbn-i Hişâm, II, 110; İbn-i Sa’d, I, 233)

Resûlullâh Kuba’da kaldığı günlerde cenâze teşyîinde bulunur, hastaları ziyâret eder, dâvetlere katılırdı. Ebû Said el-Hudrî (r.a.) ashâbın hassâsiyetini gösteren, o günlere âit bir hâtırayı şöyle nakleder:

“Resûlullâh Medîne’ye yeni geldiği sıralarda bizden biri ölüm döşeğinde iken, varıp kendisine haber verirdik. O da gelir hastanın başında durur, istiğfarda bulunurdu. Ölünce de yanındakilerle berâber geri dönerdi. Bâzen de cenâze gömülünceye kadar beklerdi.”

Kendisine zahmet vermekten endişe duyarak aramızda şöyle konuştuk:

“−Hastamız ölünceye kadar Allâh Resûlü’ne bir şey söylemeyelim. Vefât edince kendisine söyleriz. Böylece O, ne yorulur ne de zaman kaybeder.”

Böyle yapmaya başladık. Hastamız ölünce kendisine gider haber verirdik. O da gelir namazını kılar, istiğfarda bulunur, geri dönerdi. Bâzen de cenâze gömülünceye kadar beklerdi.

MUSALLA NEDİR?

Bir süre de bu şekilde yaptık. Daha sonra:

“−Vallâhi böyle de yapmayalım. Bu da Resûlullâh’ı yoruyor. Cenâzemiz olduğunda onu Resûlullâh’ın -sallâllâhu aleyhi ve sellem- evinin kapısına götürelim, orada namaz kıldırsın. Bu, O’nun için daha kolay olur.” dedik ve öyle yaptık.

Hadîsin râvisi Muhammed bin Ömer diyor ki:

“Bu sebepten oraya «cenâze namazının kılındığı yer» mânâsında «musallâ» dendi. Cenâzeler hep oraya götürülüyordu. Allâh Resûlü’nün vefâtından sonra da aynı usûl devâm etti.” (İbn-i Sa’d, I, 257, Hâkim, I, 519/1349)

Allâh Resûlü Kuba’da iken, Hazret-i Ali de, kendisine verdiği emânetleri yerine teslîm etmiş olarak onlara yetişti.

[1] Milâdî 622 senesinin Eylül ayına rastlamaktadır.

[2] Dolunay üzerimize doğdu.

[3] Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 45.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR? HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V) HAYATI

HZ. MUHAMMED MUSTAFÂ (S.A.V.)