Bedir Savaşı’nda Esirlere Yapılan Muamele

Siyer-i Nebî

İslam hukukunda savaş esirlerine nasıl davranılır? Bedir Savaşı’nda esirlere yapılan muamele.

Rasûlullah (s.a.v) esirleri ne yapacaklarına dâir ashâbıyla istişâre ettiler. Hz. Ebûbekir (r.a):

“‒Yâ Rasûlallâh! Fidye alalım! Bu mal bizim için kâfirlere karşı bir kuvvet olur ve umulur ki Allah Teâlâ onları İslâm’a hidâyet eder!” dedi. Hz. Ömer (r.a):

“‒Bunlar küfrün önderleri ve büyükleridir, öldürelim onları!” dedi.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Hz. Ebûbekir’in görüşüne meylettiler. Bunun üzerine itâb âyetleri nâzil oldu:

“Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, Allah Teâlâ ise âhireti kazanmanızı istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir. Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidye sebebiyle size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.” (el-Enfâl, 67-68)

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Bedir Gazvesi’ni müteâkip:

“‒Esirlere hayırla muâmele edîniz!” buyurmuşlardı.

Efendimiz (s.a.v)’in damadı Ebü’l-Âs bin Rebî (r.a) şöyle anlatır:

“Ben Ensâr’dan bir grubun yanında esirdim. Allah onları hayırla mükâfâtlandırsın. Akşam veya öğle yemeğine oturduğumuzda beni kendilerine tercih ederek ekmeği bana verip kendileri kuru hurma ile idare ederlerdi. Yanlarında ekmek çok az bulunurdu. Hurma ise umûmiyetle onların azığı idi. Hatta onlardan birinin eline bir parça ekmek geçse, hemen onu benim önüme koyardı.”

Velîd bin Velîd bin Muğîre (r.a) de aynı şeyleri söyleyerek şunları ilâve eder:

“Bizi develere bindirip kendileri yaya yürürlerdi.” (Vâkidî, Meğâzî, I, 119)

ESİRLERE GÜZEL MUAMELE

Mus’ab bin Umeyr’in birâderi Ebû Aziz anlatıyor:

“Bedir Savaşı’nda ben de esir düşmüş, Ensâr’dan bir topluluğa teslîm edilmiştim. Bedir’den dönerken, sabah ve akşam yemekleri geldiğinde ekmeği bana verirler, kendileri kuru hurma ile idâre ederlerdi. Çünkü Allah Rasûlü (s.a.v), esirlere güzel muâmelede bulunmalarını tavsiye etmişti. Onlardan birinin eline bir ekmek parçası geçse hemen onu getirip bana verirdi. Ben hayâ eder o ekmek parçasını onlardan birine iâde ederdim, ancak o ekmeği tekrar bana verir, kesinlikle el sürmezdi.” (İbn-i Hişâm, II, 288; Heysemî, VI, 86)

Yapılan istişâre netîcesinde bu esirler fidye karşılığında serbest bı­rakıldılar. Fidye ödeyemeyecek durumda olanlar da karşılıksız serbest bırakıldılar. Ancak bunlardan okur-yazar olanların her biri, on Medîneli çocuğa okuma-yazma öğretmekle vazîfelendirildi. Onlar da fidyelerini böylece ödemiş olacaklardı. (Ahmed, I, 247; Vâkıdî, I, 129; İbn-i Sa’d, II, 22)

Ordu Medîne-i Münevvere’ye dönerken Zeyd bin Hârise (r.a) önden müjdeci olarak gönderildi. Müslümanlar bu haberi büyük bir sevinç ve tereddütle karşıladılar. Bir türlü inanamıyorlardı. Nitekim Üsâme (r.a) şöyle buyurur:

“Vallâhi esirleri görünceye kadar gelen habere inanamadım!” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 293)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.