Bakara Suresinin 246. Ayeti Ne Anlatıyor?

KUR’ÂNIMIZ

Bakara suresinin 246. ayetinde ne anlatılıyor? Vatan savunmasının her Müslümanın görevi olduğunu bildiren ayet-i kerime, Bakara suresinin 246. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

قَالُوا وَمَا لَنَٓا اَلَّا نُقَاتِلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَدْ اُخْرِجْنَا مِنْ دِيَارِنَا وَاَبْنَٓائِنَاۜ

“Yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımız hâlde Allah yolunda savaşmayıp da ne yapacağız?” dediler. (Bakara, 2/246)

VATANI SAVUNMAK

Bilgi

Hz. Mûsâ’dan (a.s.) sonra İsrailoğulları Filistin’i vatan edinmiş, farklı şehirlerde yaşamaya başlamışlardı. Başlarında bir kral mevcut değildi. Bir defasında düşman karşısında yenilgiye uğrayan İsrailoğulları o devirdeki peygamberlerine gelerek, arkasında savaşmak için kendilerine bir kral tayin etmesini istediler.

Peygamber de onlara, kral tayininden sonra savaşmayacak olurlarsa bunun büyük bir vebali olacağını bildirdi. Onlar ise savaşacaklarına söz verdiler fakat kral tayin edilen Talût’ûn emirlerini dinlemede gevşek davrandılar.

Mesaj

  1. Müslümanlar, düşmanlarına karşı savaşa her daim hazırlıklı olmalıdırlar. (bk. Enfâl, 8/60)
  2. Vatanı düşmana karşı savunmak Müslümanın en temel görevlerindendir.

Kelime Dağarcığı

Dâr/Diyâr: Yer, ülke, vatan.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Mûsâ’dan sonra İsrâiloğulları’ndan önde gelenlerin neler yaptığına bir baksana! Hani peygamberlerine: “Başımıza bir hükümdar tâyin et de onun emrinde Allah yolunda savaşalım” diye müracaatta bulunmuşlardı. O da: “Şayet size savaş farz kılınır da ya korkup savaşmazsanız, ne olacak?” diye sorunca, onlar: “Yurdumuzdan sürülmüş, çoluk-çocuğumuzdan edilmişken nasıl olur da Allah yolunda savaşmayız!” dediler. Fakat kendilerine savaş farz kılınınca, pek azı dışında, hepsi sözlerinden döndüler. Allah, o zâlimleri çok iyi bilmektedir.

İçinde “doldurmak” mânası bulunan الْمَلَأ  (mele) ismi, bir topluluk ifade eder. Toplandıkları zaman göz ve yer dolduran; insanların gözlerini mehâbetle, meclisleri güzelliklerle dolduran bir topluluk ve cemiyet demektir. Daha ziyâde toplumun ileri gelen, görüşüne müracaat edilen, şeref ve söz sahibi kimselerini belirtmek için kullanılır. Âyette zikredilen peygamberin, İşmûyil (a.s.) olduğu söylenir. Fakat Kur’an’ın anlattığı bu kıssadan maksat, hâdisenin tarihini ve kahramanların isimlerini bildirmek değil, vuku bulan olayın mânasını idrak edip ondan gerekli ibretleri alabilmektir. Bu sebeple “peygamberlerden biri” buyrulup isim verilmemiş, Peygamber Efendimiz’e dahi gizli îmada bulunulmuştur.

İsrâiloğulları’ndan sözü edilen grup, peygamberlerinden, emrinde savaşmak üzere bir kumandan tayin etmesini istemişler, o da kavminin hâlet-i ruhiyelerini çok iyi bildiğinden savaşın emredilmesi durumunda zuhur edebilecek zâfiyetlerle ilgili endişelerini dile getirmiştir. Onlar, “hangi şartlar altında olursa olsun biz Allah yolunda savaşa hazırız” diyecekleri yerde, savaşma gerekçeleri olarak, yurtlarından çıkarılmalarını ve evlatlarından uzak bırakılmalarını ileri sürmüşlerdir. Himmetlerini ulvî değil, süflî bir gâyeye bağlamışlardır. Dolayısıyla savaş farz kılınınca da, peygamberin endişesi doğru çıkmış, çok azı müstesnâ hiçbiri sözünde durmamış, emre riâyet etmemiş ve hepsi dönüvermişlerdir. Bu ise büyük bir zulüm ve vahim bir hata idi. Allah zâlimleri çok iyi bilmekte ve onlara ona göre muamele etmektedir.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com