Allah’ın Rızasını Kazandıran Amel

İSLAM

Kâmil mü’minler, din kardeşlerinin sevinciyle sevinir, ıztırâbıyla muzdarip olurlar.

Peygamber Efendimiz bunu bir teşbih ile şöyle îzah buyurmuştur:

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, merhamet etmekte ve korumakta bir vücûda benzerler. Vücûdun bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)

Din kardeşinin derdiyle dertlenip ona bir çâre aramak, Allâh’ın rızâsını kazandıran büyük bir ictimâî ibâdettir. Buna bîgâne kalmak ise, bencilliktir. Bu bakımdan her mü’min, din kardeşinin derdini sînesinde hissetmeye mecburdur.

Hak dostu Ebu’l-Hasan Harakânî Hazretleri’nin, bu husustaki hissiyâtı ne güzeldir. Hazret buyurur ki:

“Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada bir din kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; onun ayağına çarpan taş, benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben duyarım. Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir.”

İşte gerçek bir İslâm kardeşliğinde sahip olunması gereken gönül ufku...

Efendimiz de sırf kendini düşünüp din kardeşinin ıztırâbına duyarsız kalmanın, İslâm ahlâkıyla bağdaşmadığını bildirmişler ve:

“Komşusu açken tok yatan kimse mü’min değildir.” (Hâkim, II, 15)

“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, bizden değildir.” buyurmuşlardır. (Bkz. Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1, Erkam Yayınları