Allah Yolunda Harcamak

İnfak

İslâmî edep ve nezâket, infâk edebilmeyi, nîmet telâkkî etmeyi gerektirir. Ayrıca veren, alana teşekkür hissiyâtı içinde olmalıdır. Çünkü onu mes’ûliyetten kurtarıp ecir kazanmasına vesîle olmaktadır.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“...Hayır olarak harcadıklarınız, kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allâh’ın rızâsını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (el-Bakara, 272)

Demek ki, yapılan iyiliğin asıl bereketini, bizzat o hayrı işleyen görecektir. Hem de eksiksiz olarak ve ihlâsı nisbetinde kat kat fazlasıyla... Yani infak, zâhiren alan kişi için faydalı gibi görünse de hakîkatte verene faydalıdır. Bu yüzden, veren, alana minnet yüklemek yerine, bilâkis minnet duymalıdır.

İNFAKI VE MUHTACI NİMET BİLENLER

Şa’bî der ki:

“Fakirin sadakaya ihtiyacından fazla, kendisini sadaka sevâbına muhtaç görmeyen zengin, sadakasını iptal etmiş ve ecrini kaybetmiştir.”

Yani infâk ettiğimizde, muhâtabımızdan çok kendi gönlümüzü kontrol ederek gerçek sehâvete nâil olabilirsek, ne mutlu bizlere!..

Başa kakmak sûretiyle, ezâ vererek veya dünyevî bir menfaat beklentisiyle iyilik eden çoktur. Ancak infâkı ve muhtâcı nîmet bilenler, pek azdır. İnfâk edebilme fırsatını tanıdığı için kul, Rabbine şükretmeli, buna vesîle olduğu için de muhtâca minnettar kalmalıdır.

Şeyh Sâdî’nin, infâkı nîmet bilme husûsundaki şu nasihati çok hikmetlidir:

“Seni hayır işlemeye muvaffak kıldığı için Allâh’a şükret. Zira Hak Teâlâ seni lutuf ve ihsânıyla boş bırakmadı. Pâdişâha hizmet eden, ona minnet yükleyemez. Seni istihdâm ettiği için sen ona minnettâr ol.”

Muhterem pederim Mûsâ Efendi -rahmetullâhi aleyh-’in infak hâli, bu hususta örnek alınacak edep ölçüleri ihtivâ etmekteydi. O, infâkını çok güzel bir İslâmî üslûp, nezâket ve zarâfet içinde yapardı. Kime ne kadar verecekse onu güzel bir zarfın içine koyar ve üzerine de hürmetkâr bir hitaptan sonra:

“İkrâmımızı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.” diye yazardı. Yani Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına vesîle olduğu için, muhâtabına karşı samimî bir gönül teşekkürü içinde olur, muhâtabını da minnet altında bırakmamaya titizlik gösterirdi.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları